Şükrü Erbaş şiiri üzerinde yaşadığı kaide, var oluşunun anlamını yarattığı araç olarak görüyor. Bu kodlanmış düzende kendi değerlerini kalemiyle buluyor. Dünyayı dönüştürme, huzursuzluğunu törpüleme biçimi olarak yol alıyor şiirle. Şükrü Erbaş içindeki öfke, ayrılık, sitem, arzu gibi soru işaretlerinin tümüne kalbinde sentez ettiği cümlelerle cevap veriyor. Şüphesiz şairin dünyayla olan derdi kaleminin mürekkebini akıtan en önemli etken. “Eğer saz çalabilseydim şiire bulaşmayacaktım” diyor. O zaman ne mutlu biz okurlara ki mahrum kalmamışız bu dizelerden, iyiki bulaşmış o eller mürekkebe.
“Şükrü Erbaş Ömür Hanımla Güz Konuşmaları” şiirinin tahliline geçmeden önce Ömür Hanım’a biraz daha yakından bakalım istedik şiiri daha iyi anlamak adına.
Şükrü Erbaş’ın Ömrü Hatice Hanım
Ömür Hanım şairin 45 yıllık yol arkadaşı Hatice Erbaş’tır. Şair ömrünü Hatice Hanım’a adadığı için böyle seslenmiştir ona. Kanserle mücadele eden Hatice Erbaş eşi Şükrü Erbaş‘a “İyi ki seninle yaşadım dünyayı” diyerek 2015′ te hayata veda etmiştir. Şükrü Erbaş, Hatice Hanım’ın hastalık süresince adeta çırpınırcasına yazmıştır. Henry Miller‘ın “Uykusuzluk”ta söylediği gibi: “Eğer yaratıcı biriysen acılı anlardan ortaya elle tutulur bir şeyler çıkarabilir miyim?” diye sorarsınız kendi kendinize. Eşinin ölümünden sonra kaleminden binlerce Hatice yaratma çabası ile yazmıştır Şükrü Erbaş. İnsanın unutulmasının esas ve ikinci ölüm olarak gören Şükrü Erbaş Hatice Hanım’ı bu dünyada tutabilmek için kalemine sarılmıştır, acısını şiire dönüştürmüştür. Eşinin vefatından sonra ona yazdığı şiirleri toplayıp “Yaşıyoruz Sessizce” kitabını çıkarmıştır.
“Babanız içerde şiir yazıyor diye çocuklarımı sessiz ağlattım ben.”
Hatice Erbaş
Kitabın girişinde bu cümle karşılıyor bizi. Eşinin vefatından sonra bir arkadaşı aracılığı ile duyuyor bu sözü Şükrü Erbaş. Sıradan gibi gözüken bu fedakarlıkların aslında bizi büyüleyen ve hayatı yaşanılır kılan, devam etmemizi sağlayan en harika vazgeçişler olduğunu fark ederiz. Bizimle hayatı eskitecek, çabasız bir şekilde eşlik edebilecek bir yol arkadaşı bulmak ne büyük ferahlıktır kim bilir.. Onların vefalı ve asil yolculuğu, içimizi ısıtan, yüzlerimizde kocaman gülümsemeye sebep olan hikayeleri iyi ki geçti bu dünyadan.
1983 yılında şairin ikinci ana rahmi olarak tanımladığı Ankara güzünde yazılan ve Şükrü Erbaş‘ın Ömür Hanım’la dertleşmelerinden oluşan şiiri ilk olarak “Dicle Üstü Ay Bulanık” kitabında yayımlanmıştır. Şair bu şiirinde öyle katıksız sunar ki var oluş sancısını sanki yalnızlığınız şiirin içinden çıkıp gelip yanınıza oturur.
Dünya Aydınlık Sabahlarını Yitiriyor
“…Ve güz geldi Ömür hanım. Hüznün bütün koşulları hazır.
Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı…
ve yüzüm ömür atlası.”
Şair şiirin ilk bölümünde güzün gelişini haber verir. Aslında güz bahanedir, kapıya dayanan kalbinin tozlu raflarına kaldırdığı korkularıdır şairin. Yazın güneşinin örttüğü içimizdeki o karanlıklar en çok güze yakışır gibi hemen yerlerini alır kalbimizde en ön sıradan. Gözyaşlarımız yağan yağmurlar kadardır. Yaprakların günden güne sararması hayal kırıklıklarımızı, boşa çıkan umutlarımızı hatırlatır bize belki de. Kalbimiz ağzımızda atar endişelerle, her haber bir çizgi ekler yüzümüze, bize ait olduğu için en çok bizim hikayemize yakışır o çizgiler..
Yazı Yaşanmamış Bir Güzün Hüznü
“Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize?
Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?
Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşamamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür?”
Şiirin bu kısmında polyannacılığa yergi vardır. Şair sitem eder ve sorgular maskelerimizi. Ne büyük marifetmiş gibi anlatılır değil mi iyimserlik? Hatta öyle çok güzellenir ki insanlar ağlamaya utanır hale gelir. Sanki mutlu olmaya programlanmışız da üzülmek ayarlarımızı bozacakmış gibi ürkekçe yaşarız. Ancak gerçek bir acı sahte bir mutluluktan çok daha onurludur.
“Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçmedikçe, alışkanlıkların sınırılarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?”
İçine doğduğumuz sınırlı çevreler dünyanın alabildiğine büyük olduğunu unutturur bize çoğu zaman. Oysa yeni bir yola çıkmaya cesaret edenleri bekleyen tüketilecek öyle çok güzellik vardır ki.. Aksi halde insan bir motorun pistonları gibi sürekli hareket eder ve döne döne hep aynı noktaya gelerek öğütür durur kendi kendini.
Cılızlığımızın Görkemli Korunakları

“Dönelim… Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır;
alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır.
Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim.”
Seyyidhan Kömürcü: “Neden eve dönmekten ibarettir hayat?” sorar şiirinde. Bir Aborjin atasözünde cevabına rastlarız bunun. Biz bu zamana ve yere misafiriz. Geçip gidiyoruz. Amacımız; gözlemek, öğrenmek, büyümek, sevmek ve sonra eve geri dönmek. Yaşamın kargaşasında ne yaşarsak yaşayalım gün sonunda eve döneceğimiz bilgisi içimize ferahlık verir. Bilmediğimiz kalabalıktansa bildiğimiz yalnızlığı tercih ederiz. Hayatın biz doğar doğmaz üstümüze giydirdiği o roller bir tek evimizin eşiğinde sıyrılır üstümüzden.
“Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim.
Küçücük avuçlarımızla sınırılarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı
önümüze.”
Nobel Edebiyat ödüllü Louise Glück: “Dünyaya bir kez çocukken bakarız gerisi hatıradır.” der bir şiiirinde. Seçimlerimizi şu anki benliğimizle yaptığımızı sanırız ama görünmez bir ip bağlar bizi dairemizin merkezine. En fazla yarıçapımız kadar uzağa gidebiliriz ve gün sonunda herkes dönüp dolaşıp dairesinin merkezine döner. Başka türlüsünü bilmeyiz çünkü, gidecek başka yerimiz yok sanırız.
Dikenli Tellerimiz
“Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum.
Herkes gibi yaşasaydım eğer. yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni.”
Şiirin bu bölümünde hayatın gerçeklerini yapay uyuşturucularla geçiştirecek kadar basit göremediğini ifade ediyor şair. Hayatı bir oyun sahnesi, kendini de kukla sanan insanlar arasında kendisi eti kemiğiyle var olma sancısı çekiyor. Çok daha başka erdemlerin varlığını görmezden gelemeyen şair öylece geçip gidememenin huzursuzluğunu taşıyor.
“Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı…
Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki?
Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu.
Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden.”
Kalbimizin yeşerttiği doğrular aklımızın bulandırmasıyla dilimizden bir yalan olarak dökülüyor. Karşımızdaki ne düşünür diye kurcalamadan ,dolaysız, hesapsız konuşmak hep mi bu kadar zordu? Oysa çocukken böyle ince hesaplarımız yoktu. Söylediklerimizin dönüşeceği kalıptan çok ne söylemek istediğimize odaklanırdık. Şimdi ise söylemek isteyip söyleyemediklerimizle dolup taşıyoruz. Belki de iyileşemememizin, yarım kalmışlıklarımızın sebebi de budur. Açılması için beklediğimiz o kapılar belki de biz nasıl çalacağımızı bilmediğimizden açılmıyordur.
“Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler.
Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
Belirsizlik güzeldir, de örneğin kesinlik çirkin”
Şair bu kısımda insanların ağzından dökülen sözcüklerin birer fabrika çıktısından farksız olmasından şikayetçidir. Basmakalıp sözcükleri duymaktan tıkanan kulakları eşsiz bir sözcüğe muhtaç adeta. Durup biraz düşünsek şairin dediği gibi belirsizliğin bizi sonunda alacağımız o habere hazırlayan süreç olmasını, bize umudu ve sonuçsuzluğun rahatlığı ile beklemeyi öğreten o askında kalmışlığını severiz belki de.
Ezilmiş Bir Gül Hüznü
“Dünya bir testidir, de Ömür hanım, ömür bir su…
Sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için.
Ve bir gün ölümün balkonundan… dökülür toprağa el içi kadar bir su.
Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır; de…”
Hayat dehlizinde bizi ölüme yaklaştırmak için tükenen zaman bir kısacık mutluluk anı ile durur belki de. Çünkü zaman hiçbir şeydir, şahane bir an yaşayana kadar. Sonra gelir güneş son kez doğar bizim için, son kez bakarız birine son bakışımız olduğunu bilmeden, son kez gülümseriz ışıldayan gözlerle, son kez sarılırız kollarımızda hissettiğimiz son sıcaklık olduğunu bilmeden. Çoğu kez unuttuğumuz ölüm aslında en büyük hatırlatıcısıdır zamanın. Unutmak ölüm fikrinin zifiri karanlığını aklar çoğumuzun içinde.
“Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla.
Delilik mi dedin? Kim bilir…
Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi?
Kim ne diyebilir ki?”
Şair Şükrü Erbaş bir söyleşisinde “İnsan gökyüzünü en iyi bozkırda görebilir” diyor. Denizin eklediği yanılsamalar, nem gibi etkenler yoktur çünkü. İnsan dağlar boyu uzanan o bozkırda gözünden taşan mavilikle mavi olduğunu bile zannedebilir. Bu büyüleniş öyle yerden keser ayaklarımızı ki gökyüzü olmak isteme cüreti doğar damarlarımızdan.
“İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru,
Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?”
Çocuk olmanın tarafsızlığı ile ne de korkusuzca yaşadık hayatı. Ağlamaktan utanmazdık örneğin ya da sevdiğimizi söylemek zayıflık gibi gelmezdi bize, sinirlendiğimiz zaman bağırmak en çok bizim hakkımızdı. Sonra duygularımıza aldığımız yanıtları doğru cevaplar sandık ve hayatta sonradan karşımıza çıkan her görüntü ve sesi yanlış pusulamızla yorumladık. Kaybolduk zamanla, yanıldık. Ama bu kayboluşumuzun içinde hüznümüze en çok güzü yakıştırdık. En çok güzü özledik.
Şiiri dinlemek için: Web.
Kaynakça:
Erbaş, Şükrü. Yaşıyoruz Sessizce. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016.
”Şükrü Erbaş” Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Web. 04.07.2024
”Şükrü Erbaş” Vikipedi. Web. 04.07.2024
”Şükrü Erbaş” Türk Dili ve Edebiyatı. Web. 04.07.2024
”Şükrü Erbaş” Biyografya. Web. 04.07.2024
Nar, Hilmi . Söyleşi. 11 Şubat 2022.
Aysever, Enver. Söyleşi. 5 Ocak 2024
Çınar Mahmut. Söyleşi. 16 Nisan 2024.
elinize sağlık harika açıklamışsınız
çok teşekkür ediyorum, okuyup yorum yaptığınız için de ayrıca teşekkür ediyorum✨
tebrik ederim ellerinize sağlık
teşekkür ediyorum✨