20. yüzyılın Kübizm akımı temsilcilerinden Ressam Pablo Picasso‘nun hayatının, ünlü aşkı Françoise Gilot’un bakış açısıyla anlatıldığı Surviving Picasso filmi, biyografik bir çatıya sahip. Yönetmen koltuğunda James Ivory’nin oturduğu film, Arianna Stassinopoulos Huffington’un “Picasso: Creator and Destroyer” adlı romanından uyarlanarak Picasso’nun sanat hayatından ziyade kadınlarla olan ilişkisini ele almış.
Oyuncu kadrosunda Anthony Hopkins, Natascha McElhone, Julianne Moore isimlerini gördüğümüz film, birçok sanatçının biyografi filminde rastladığımız gibi sanatın kendisinden çok sanatçının yaşamındaki çalkantılı hikayelere odaklanıyor. Aslında seyircilerin birçoğu da bu hikayelere daha fazla merak duyuyor. Örneğin Wolfgang Amadeus Mozart’ın hayatının anlatıldığı Amadeus filminde Mozart ve Saliere arasındaki kıskançlık, oldukça abartılı bir dille anlatılmış ve seyirci tarafından bu durum çok büyük bir merak duygusu ve beğeniyle karşılanmıştı.
Filmde, Picasso karakterine Anthony Hopkins hayat verirken, kendi gibi ressam olan ünlü aşkı Françoise Gilot‘u ise Natascha McElhone canlandırıyor ve hikayeyi Gilot’un seslendirmesiyle dinliyoruz. Anthony Hopkins’in başarılı oyunculuğu sayesinde filmi izlerken sık sık Picasso’ya karşı öfke duymakla kalmıyor aynı zamanda -bu kadarı da fazla artık- derken kendinizi bulabiliyorsunuz. Picasso; çapkın, egoist, kendini adeta tanrı gibi gören bir karakter olarak başarılı bir şekilde yansıtılmış.

Gilot ve arkadaşının Picasso’nun evine geldiği ilk sahnede Picasso’nun söylediği şu sözler ise kendini tanrı gibi görmesinin en büyük kanıtı olmuş:
“Beni ziyarete gelin ancak benden hoşlanıyorsanız gelin, Kutsal Fatima Abidesini ziyaret ediyormuş gibi olmasın.”
O Bir Narsist!
Gilot karakteri başlarda bu kendinden emin ve çekici adamdan oldukça etkileniyor ve gözleri parlıyor. Zamanla Picasso’nun hayatındaki diğer kadınların aksine onun ne kadar narsist bir kişiliğe sahip olduğunu anlasa da uzun bir süre onun boyunduruğu altında yaşamaya devam ediyor. Bu durumun örneklerine aslında hayatımızda birçok kez rastlayabiliyoruz. Narsist kişilikler bir yandan kendinizi değerli hissettirirken bir yandan da kendinizi oldukça küçük görmenizi sağlar. Ancak bunu o kadar sinsi bir biçimde yapar ki bunu anlamak birçok insan için oldukça zaman alır.
Picasso’nun hayatındaki Gilot dışındaki tüm kadınların da bu durumu anlamadığı yorumunda bulunabiliriz. Film boyunca tüm kadınlar onu her zaman tanrı ve efendi gibi görüyor. Eski eşlerinden Marie-Therese Walter her hafta düzenli ziyaret gerçekleştiren Picasso’yu heyecanla beklerken, Picasso’nun bir diğer sevgilisi Dora Maar ise her zaman yerini bilen ve hep anlayışlı olan bir kadın karakteri çiziyor.
Başarı Kendini İlahlaştırmayı Getirir mi?
Dora Maar’ın Picasso için söylediği şu sözler ise kadınlar tarafından Picasso’nun nasıl ilahlaştırıldığını göstermesi açısından en önemli repliklerden biri sayılabilir:
“Onsuz hiçbir şey yok. Picasso’dan sonra sadece Tanrı.”
Picasso’nun yaşlılığında bile bu kadar ilgi çekici olmasının sebebi kendine olan güveni miydi yoksa bütün kadınlar onun sanatından etkilendiği için mi onu bu kadar önemli görüyordu o konuda kesin bir yargıya ulaşmak film boyunca pek mümkün görünmüyor.
Yapım kadrosundaki Ismail Merchant ve filmin yönetmeni James Ivory’den oluşan ekibin, Gilot’un kendi otobiyografisinin haklarını veya Picasso’nun sanat eserlerini gösterme iznini alamadığı için film; çoğu zaman biyografi-otobiyografi tarzından çıkarak dramatik bir yapıya kavuşmuş yorumunda bulunabiliriz. Örneğin; Picasso kadar ünlü olmasa da dönemin önemli ressamlarından biri olan Gilot karakterinin film boyunca Picasso’nun eşi olmak dışında bir özelliği yansıtılamamış. Tabloları ise net olmayan biçimlerde sadece filmin başlarında görüyoruz.
Film boyunca küstah bir profile sahip olmasına rağmen Picasso’ya etrafındaki çoğu insan saygı duyarak itaat ediyor. Tüm bunlara rağmen Picasso’nun kimseye güvenmediğini saçlarını sadece eski eşi Walter’a kestirmesinden anlayabiliyoruz.
Sanatçıları kendi kişilik özelliklerinden bağımsız olarak değerlendirmekte fayda görüyoruz. Ancak film boyunca yine de Picasso’ya öfkelenmekten kendinizi alıkoyamayacaksınız…
Filmin fragmanını izlemek için: