Jurassic Park, Michael Crichtom tarafından yazılan aynı isimli kitabın 1993 yılında Steven Spielberg tarafından beyaz perdeye başarılı bir şekilde aktarılan uyarlamasıydı. Başrollerinde Sam Neill, Laura Dern, Jeff Goldblum, Richard Attenborough’un yer aldığı efsane filmin değeri yalnızca sinema efektlerinde ve fantastik sinemada yarattığı devrimle sınırlı değil. Diyaloglarında ve detaylarında, pek çok kritik düşünür için beslenilecek materyaller bulunuyordu. Baudrillard’ın simülasyon teorisi ışığında, Jurassic Park’ın bizi post-modern teoriye götürüşünü ele alalım.
Jurassic Park, dinozorların embriyolarının genetik devrimle yeniden canlandırılmasının ve üremelerinin başarılmasının ardından zengin kitleye hitap eden, kitsch[1] nesnesi adı verilen “tüketilecek, anlamsız, ancak para değeri ifade eden” nesnelerden birine dönüşmesiyle başlıyor. Filmde Jurasssic Park’ın yaratıcısı John Hammond (Richard Attenbrough) bir bilim insanı değil, filmde anıldığı üzere “Tanrı’yı oynamak isteyen, hızlı bir şekilde alt tabakadan gelip yükselen figürü temsil eder. Bu karakter, “fırsatlar ülkesi Amerika” söylemindeki neo-liberalliğe atfedilen, bugünlerde fenomen olup para kazanmak ile özdeşleştirebileceğimiz bir kültürün yansımasıdır. Post-modern teoriler de liberal-kapitalist dünyanın, çılgınca artan küresel ticaretin ve eğlencenin ekonominin eline düşmesinin eleştirilmesi noktalarında top koşturmaya başlar. Bu incelemede filmin dünyasında yer alan dinozorların yeniden yaratımının günümüz 2020’sinde de tezahürlerini içerir. Dinozorların bundan milyonlarca yıl önce var olmuş, yaşamış, yeryüzünde iz bırakmış, daha sonra da ilanihaye miadını doldurmuş yaratıklar olmaları onları “yok olmuş” kılar[2]. Yok olmak, ardında bir iz bırakmışken, aynı anda onların varlığına tekabül etmektedir: Bir dinozor fosili milyonlarca yıl önce var olmuş bir dinozorun simgesidir. Jurassic Park’ta dinozorların simgelerinden yeniden doğmaları, onların küllerinden yeniden doğmalarıyla özdeşleşmektedir. Yani simge, varlığın kalıntısıyla eşitlendiğinde ortaya bir çocuğun (filmdeki Tim Murpyh karakteri) onları günümüzde birer ürün olarak sergilemenin enteresan bulunan bir yanı var. “Retro” kültür, geriye dönüş yapılarak, geçmişin sembolleriyle bugünü birleştirmeyi amaçlarken, geçmişteki bir varlığı yeniden kurgulayıp -filmdeki dinozorların hepsi dişidir- bugüne gerçekten var oldukları iddiasıyla getirmek, retro değil, retrotopyaya[3] işaret eder. Dahası, bu yeni dünya bir zengin eğlence endüstrisi olmak üzere somut bir gerçekliğe sahip olması, bilimin ne amaçla ve kimin elinde kullanıldığı klasik sorusunu akla getiriyor. Bu soru insanları genellikle “bilim önemsizdir” mottolu popülist söylemlere çekme yanılgısına düşse de işin aslı bu değildir. Gerçeği en doğru ve objektif biçimiyle kavrayabilmek üzere inşa edilen, araştırma yöntemlerini bu uğurda sistematikleştiren pozitif bilimlerin gemini her seferinde bilim dışı endüstrilere (siyaset, savaş, eğlence) bıraktığı eleştirisi, bilim değil, bilimcilik eleştirisi olarak filmdeki yerini almıştır. Nitekim bilimcilik, burada 2 farklı akademik kuşağı da vuruyor. İlk kuşak, entelektüel ve belli ahlaki çerçeve içerisinde fikri dünyasını kurgulayan çalışkan bilim insanını arkeolog çiftimiz ile imleniyor. Diğer yandan, Dr. Henry Wu -dinozor embriyolarını dölleyen genetikçi- karşımıza diğer kuşaktan, neo-liberal dünyanın bilim insanı olarak sunuyor. Bu yeni tip bilim insanı, rekabet karşısında ahlaki ve entelektüel değerleri önemsemeyerek, endüstriyel bilimi yalnızca ekonomik değeri için ortaya koyuyor.
Fransız filozof Jean Baudrillard‘ın pozitivism-tüketim kültürü eleştirisi eğlence endüstrisine endekselenen pozitif bilimlerin zengin dünyanın içerisinde hunharca gerçeklik algısıyla oynamaları üzerine başlamıştır. Nitekim, filmdeki meşhur diyalog sahnesinde, yuvarlak masanın etrafındaki Avukat Gennaro, Hammond, Dr. Settler, Dr. Grant ve matematikçi Ian Malcolm gerçeklik ve doğal denge üzerine bir tartışma gerçekleştirmektedirler. Filmdeki temel çatışma noktası izleyiciye bu diyalogda verilmiştir. Buna göre, dinozorların yeniden yaratımı, tam da artık yok olan, yalnızca imgesi kalan bir kavramı, gerçekmişçesine ortaya konmasıyla ilgilidir. Bu tartışma sürerken, bir imgeye can verme, onun üzerinden ticari kaygılar gütme hevesi tüm boyutlarıyla düşünülmemiş, başka sorunlara gebe olması muhtemel bir aksiyon olarak tartışılmaktadır. Hammond bu durumu böyle görmezken, matematikçi Malcolm ihtimaller dengesinde böyle bir şeyin yer almadığını, doğal düzenin kendi yolunu bulacağını söyleyip, yaratılan dinozorların evrilerek üremeyi de başaracaklarını söylemektedir. Bu noktada Baudrillard’la aynı noktada buluşan senaryo, yaratılan bu dinozor simülasyonunun kendi gerçekliğini inşa ederek, insanların gerçeklikleriyle savaşacağına dikkat çekmiştir. “Tanrı” kavramından, fikrinden farklı olarak insanın yaratıcılığı, ehil olmayanların yönetiminde, endüstriyel amaçla bir zümrenin zenginliği için büyük bir felakete dönüşmesiyle kaimdir. Nitekim doğal sistem kendine has bir yaratı, kendine has yöntemleriyle işlerken, insanın teknolojiyle sembolik temsilleri olan “tanrı” kavramının yerine koymaya çalışması, başlıca bir “gerçeklik” yaratımının habercisidir. Tanrı kavramı bildiğimiz gerçekliğin yaratımını, insanların dinozor yaratmaya çalışması, yeni bir hiper-gerçeklik yaratımına tekabül eder.
Diyalog sahnesinin sonunda kamera geçişlerinde, Jurassic Park’ın dinozor oyuncaklarının görülmesi, bu simgelerinden yaratılan hiper-gerçek’in[4] yeni simgelerinin de üretildiğini bize aktarır. Yani kitsch nesnesi, yeni kitsch nesneleri tarafından hayal dünyasına hizmet etmek için üretilmiş, sonsuz bir çarka girmştir. Hiper-gerçeklik olan dinozorların insanları yenmeleri, ancak insanların günlük hayatlarına herhangi bir etkisinin olmaması, kapalı bir alanda kalmaları müzedeki dinozorlarla onların farkının olmadığı savunusu için yanlış bir dayanak oluşturur. Müzede sergilenen “retro” eserler kendi gerçekliklerini simgelerken, geçmişte kalan, yok olmuş olguların simgeleriyken, Jurassic Park’taki dinozorlar -eskisiyle değiştirilmiş, yapay ve kontrol altında- sergilenmeyen, yaşamya çalışan ve arkeologların araştırdıklarından daha farklı bir türü oluştururlar. Bu yaratıklar zekidir ve ilk kez homo-sapiens türüyle zekalarını yarıştırmak durumunda kalmışlar, hiper-gerçekliklerini güçlendirmişlerdir. Nitekim filmin ilerleyen sahnelerinde ağaçta Tim ve Lex ile birlikteyken elindeki gerçek dinozor kalıntısını yere atan Dr. Grant karakteri, hiper-gerçeğin eski gerçekliği yenişini özetlemiştir
Jurassic Park’ın dünyasında artık gerçekliğin ve simgelerin anlamları kalmamış, gerçeğin simgelerine atfedilen değer bitmiştir. Baudrillard’ın antropolojiye yaptığı eleştiriyle doğru orantılı olarak, arkeolojiye atfedilen değer yitmiştir. Bu süreç gerçekleşirken, arkeolog öncelikle Jurassic Park’ı tahkik ederek, bilirkişi konumundaydı. Daha sonra dinozorlarla yüzleştiğinde artık arkeolog değil, doktor konumuna gelmişti. Bu konum Dr. Ellie Sattler’in dinozoru tedavi etme sahnesiyle pekişmiştir. Devamında T-Rex’in parkta mahsur kalanlara saldırması ve avukatı öldürmesi, daha sonrasında Dr. Grant’in “gerçek fosil”i yere atması, artık arkeoloğun inceleme sahasının anlamını içten içe yitirmesiyle sonuçlanmıştır. Dinozorların olası seri üretimi, bu seri üretimin bir kitsch olması, daha sonra bliiminsanlarıyla tasdik ettirilerek bu kitsch’in hiper gerçekliği, son aşamada da bu hiper-gerçekliğin diğer tüketim nesnelerinin üretilmesi süreci, Baudrillard’ın Simulakrlar ve Simülasyon kitabında ele aldığı teorisini, bizlere tanrıyı oynamak eleştirisi üzerinden sunuyor.
Artık gerçekliğini tüketmek uğruna yitiren insan için, kendini bu yeni dünyaya alıştırmaktan başka çare kalmamıştır. Eski arkeolog için artk arkeolojinin nesnesinin bir önemi kalmamıştır, yeni dişi dinazrolar, klasik arkeolojiyi isminden, “arke-“den (eskiden kalma) başlayarak, ontolojik olarak bitirmiştir. Artık Jurassic Park’ın, Jurassic World olarak yoluna devam etmesi gibi.
Kaynakça:
[1] Kitsch: Yalancı mermerlerden yapılmış, tüm ‘taklit’ nesneler, aksesuarlar, folklorik biblolar, her yerde özellikle tatil ve eğlence yerlerinde hızla çoğalan tüm tecim malları müzesi gibi nesnelerin anlamları ve eşsizliklerinin içi boşaltılıp tamamen tüketime ve daha sık üretime ayarlanması.
Baudrillard, Tüketim Toplumu. İstanbul: AyrıntıYayınları, VIII. Baskı, 2016. Çevirmen: Ferda Keskin, Hazal Deliceçaylı s. 137
[2] Jean Baudrillard, Why Hasn’t Everything Already Disappeared?, trans. Chris Turner (New York: Seagull Books, 2009).
[3] Zygmunt Bauman, Retrotopia (Cambridge: Polity Press, 2017).
[4] Jean Baudrillard, Simulakrlar ve Simülasyon, trans. Oğuz. Adanır (İstanbul: Doğu-Batı Yayınları, 2017).