Terapist: ”Katil Kim?”

spot_img

Sadece mobil uygulama olarak indirilebilen Türkiye’nin yeni dijital içerik platformu Gain maksimum 20 dk’lık içerikleri ile oldukça büyük ilgi görmekte. Platformda yayınlanan ve yönetmenliğini Zeynep Dadak‘ın yaptığı ve senaryo danışmanlığını Altan Eşsizoğlu’nun üstlendiği 7 bölümlük ”Terapist” dizisi ise bunlardan bir tanesi.  Dizinin oyuncu kadrosunda Ayşe karakteri ile Zeynep Çamcı, Armağan karakteri ile Murat Kılıç, Kerem karakteri ile Çağdaş Onur Öztürk, Çetin karakteri ile başrol Muhammet Uzuner, Özlem karakteri ile İlayda Alişan ve Berna karakteri ile Dolunay Soysert yer almaktadır. Psikolojik gerilim tarzında karşımıza çıkan dizi, terapist Çetin Düztaş’ın eşi Hülya’nın öldürülmesi üzerine beş danışanı etrafında oynadığı sessiz ”katil kim” oyununu konu edinmektedir. Cinayet sonucunda kendisini katile ulaştırması beklenen parçaları birleştirmek için gece gündüz düşünen Çetin’in yolculuğu hiç ummadığı bir yerde sonuçlanmaktadır…

(Yazının bundan sonrası dizi hakkında sürprizbozan içermektedir.)

Geçmiş Gerçekten Geçmemiş Olan Mıdır?

Dizinin ilk bölümünde Çetin’in ”Geçmiş asla geçmemiş ve geçmeyecek olandır. Ben bunu anladığımda her şey çoktan geçmişti.” ifadesi ardından tüm danışanların birer kart seçtiği bir sahne ile karşılaşılmaktadır. Çetin herkese seçtikleri kartın onlar için ne ifade ettiğini sorduğunda; Armağan ayıcık, Özlem üzüntü, Ayşe ip yanıtını vermektedir. Danışanlardan mesleği doktor olan Kerem’in hastasına yaptığı yanlış bir ameliyat sebebi ile hakkında başlatılan davadan konu açılmış ve bunun üzerine Ayşe’nin bu durumu ‘kader’ olarak yorumlaması ortamda tartışma başlatmıştır.  Çetin ‘’Freud anatomiyi, İbn Haldun da coğrafyayı kaderle bağlantılandırır. Senin için hangisi Ayşe?’’ diye sorar. Grup arasında başlayan tartışmada Özlem seçimlerden, Ayşe kontrolü dışında bir gücün olduğuna inandığından, Berna, Ayşe’ye katılmadığından, Armağan ise bu konuya karamsar yaklaştığından bahsetmektedir. Çeşitli diyaloglar eşliğinde grup terapisinin ardından Çetin danışanlarına eşi Hülya’nın hastalığı sebebi ile terapiye artık devam edemeyeceğini ve onları yakın bir meslektaşına devredeceğini söylemiştir. Bunun üzerine danışanlar Çetin’e tepki göstermiş ve oldukça gergin bir ortam oluşmuştur. Çetin daha sonra eve gittiğinde eşinin cansız bedenini yatak odasında yatağın başucuna oturtulmuş ve üzeri çarşafla örtülmüş halde bulduğunda şok geçirmiştir. Ancak Çetin, duvarda o günkü grup terapisi sırasında not defterine karaladığı resmin hediye ambalajı süsü ile asılı olduğunu gördüğü zaman şaşkınlığa uğramıştır. Daha sonraları katilin kim olduğu ortaya çıktığında neden danışanlardan birinin Çetin terapiyi bırakacağını söylediği an hiç tepki göstermemiş olmasını açıklar niteliktedir.

Katil Kim?

Danışanlardan her birinin farklı bir öyküsü ve semptomu olması Çetin için cinayet gününe kadar sadece bir terapist ilgisiyken sonrasında eşini öldüren katili bulabilmek adına kişisel bir meseleye dönüşecektir.

İkinci bölümde, olay yerine intikal eden komiserin Çetin’e dikkatini çeken bir şeyin olup olmadığını sorması üzerine Çetin duvarda gördüğü resmi söylemek istememiş ve eşi Hülya‘yı öldüren danışanı kendisinin bulması gerektiğini düşünmüştür. İşte tüm olaylar bu noktadan sonra sarpa sarmakta ve Çetin beş kişilik bir geçmişin peşine düşmektedir.

Dizinin altıncı bölümüne kadar danışanların her birinin hikayesi, bazen baştan bazen ortadan ve bazen sondan olacak biçimde ortaya dökülmektedir. Armağan çok başarılı bir iş insanı olmasına karşın gerildiği anlarda altına bez bağladığı ve böyle huzur bulduğunu söylemektedir. Annesi onu yedi yaşına kadar emzirmiş ve okula başlayınca emzikten kesildiği için çok mutsuz olduğunu ve tabiri caizse ‘güvenli limandan’ uzaklaştığını hissettiği için dışarıda da gizlice emzik emmeye devam ettiğini söylemiştir. Kendisi liseye kadar emmeye devam ettiği ve annesi ile birlikte uyuduğunu ifade etmekte hatta uyurken muhakkak elinin annesinin ‘’memesinde’’ olduğunu belirtmesi Çetin’in aklına eşi Hülya’nın göğsünden bıçaklanmış olmasını getirmektedir. Bu bir tesadüf müdür? Acaba Armağan herkesin onu bırakıp gittiğini düşündüğü dünyada Çetin tarafından terk edilmenin acısını eşi Hülya’dan mı çıkarmıştır?

Peki çocukluğunda cinsel bir travma yaşamış olan Özlem’in şefkat ile şehveti karıştırıyor oluşu Çetin’in terapiyi bırakması sonucu ona karşı beslediği duyguları tetiklemiş olabilir mi? Böylelikle Çetin üzerinde bir kontrol sağlayabileceğini düşünmüş olamaz mı?

Belki de, ihmalkar ve manipülatif bir anne yüzünden bakım veren rolünü küçük yaşta üstlenmeye mecbur kalarak büyümüş narsistik kişilik bozukluğu olan Kerem kendisi gibi mükemmel bir varlığı bırakıp gitmeye kalkan Çetin’e karşı öfke duymuştur. Kim bilir?

Ebeveynleri tarafından ödül ve ceza sınavının ceza koluna tabi tutulmuş ve sınıfta bırakılmış sadistik eğilimli öfke kontrol sorunu olan Berna, acısını içinde saklamış ve gözyaşı dökmekten kaçmış biri olarak Çetin tarafından terk edilmenin eşiğinde bir cinayet ile bu güçlü duruşu kutlamış olabilir mi?

Aslında bu beş isim de dizi boyunca oldukça spesifik ve baskın özellikler ile anılırken son derece naif ve kırılgan olan ve ortam her gerildiğinde, sesler her yükselmeye başladığında pasif kaldığı için Çetin’den diğerlerini susturmasını isteyen Ayşe son derece zararsız görünmektedir. Üstelik Ayşe şefkati kendisine verilmiş bir hediye olarak görmekte ve insanlara hediyeler vermeyi de çok sevmektedir. Ayşe’nin annesi kanserden ölmüş ve kardeşi de ölmeden önce bir makinaya bağlı olarak yaşamını yatakta sürdürmüştür. Ayşe bu yüzden suskun babası ile kalakalan yalnız bir çocuktur ve onu görecek kimse yoktur. Ayşe kendisini öteki üzerinden görecek bir göz bir bakış hiçbir zaman bulamadığı için babasının suskunluğunu dindirmek ve bir nebze de olsa ilgi görebilmek için kardeşinin bağlı olduğu jeneratörü bozmuştur. Esasında Ayşe kardeşini öldürerek kendi tabiriyle babasına hediye vermiş olmaktadır. Anlaşılacağı üzere Çetin’in eşi Hülya’yı öldürmek demek, kendisine 37 kez bakışları ile mesaj verdiğini düşündüğü Çetin’e bir hediye vermek demektir. Dizinin final bölümünün son sahnesinde Çetin ile Ayşe arasında geçen diyalog ise dizi boyunca alakasız gibi duran tüm parçaları bir anda birleştirmektedir:

Çetin: Annen çoktan ölmüştü. Kardeşin ne yazık ki hastaydı. Seni durmadan sevmesi için mutlu edebileceğin tek kişi kalıyordu geriye baban…

Ayşe: Eee?

Çetin: Babam kardeşimden sonra öldü demiştin. Oysa baban yaşıyor.

Ayşe: Neyi değiştiriyor bu?

Çetin: Haftalardır gözümün içine bakarak yalan söyledin. Kardeşimi babam öldürdü demiştin.

Ayşe: Hayır. Babam öldürdü demedim. Babam benden kardeşimi öldürmemi istedi.

Çetin: Baban senden böyle bir şey istemedi.

Ayşe: Hayır istedi. Sen orada mıydın Çetin hocam? Hayır. Şimdi babam bana baktığı zaman ben onu anlıyordum. Kafasını sallıyordu. Ben anlıyordum.

Çetin: Baban senden böyle bir şey istemedi! O sadece hasta çocuğuna üzülen bir adamdı.

Ayşe: Her akşam eve geliyordu babam tamam mı? Koridordan geçiyordu. Odasına gidiyordu. Kapıyı kilitliyordu neden? Çünkü yaptığım şeyi benden istediği şeyi görmemek için. Ben bunu biliyorum ben bunu alıyorum. Kardeşimin başında dikiliyordu, bakıyordu. Ona bakıyordu ki yaşıyordu. Tuvalete gidiyordu, tıraş oluyordu neden? Çünkü bir sonraki günün cenazesine hazırlıyordu kendini ben bunu görüyordum. İnsanlara hediye vermek kötü bir şey değil. Ama ben karşılık beklemiyorum. Hediyeyi verirken karşılık beklenmez. Hediyeyi verirken karşılık beklemiyorum.

Çetin: Bekledin. Baban bu yüzden öldü sana göre. Senin verdiğin hediyenin değerini bilmediği için. Oyüzden herkese devamlı hediye vermeye başladın. Seni sevsinler diye…

Ayşe: Teşekkür ederim. Ben hayatım boyunca bu anı bekledim. Bu huzuru bekledim.

Diyalogdan anlaşıldığı üzere Ayşe, Çetin’e eşi Hülya’yı öldürerek verdiği hediyenin karşılığını hayatında ilk kez biri tarafından dinlenmiş ve görülmüş olma noktasında almış bulunmaktadır. Ayrıca terapist ve katil arasında geçen diyalogun sonuna doğru açık pencereden gelen kapı kapanma sesi, Ayşe’nin içinde yıllar boyu açığa çıkmayı bekleyen ‘’öteki’’ tarafından fark edilme arzusu, Çetin’in kendisine hediyesini vermiş olması ile son bulmuş ve  kendi deyimiyle artık yaptıkları için cezasını çekmeye hazır hale gelmiştir.

Sonuç olarak Çetin beşinci bölümde kendisi ve eşi Hülya arasında geçen diyalog üzerine eşinin ‘’bazen hiç ummadığın bir yere bakman lazım’’ söyleminden yola çıkarak danışanı olan Ayşe karakterine yönelmiş ve ölen eşinin hatıralarından güç alarak cinayeti çözmüştür.

“Geçmiş asla geçmemiş ve geçmeyecek olan ise şimdi Çetin bu geçmiş ile ne yapacaktır?”

spot_img
Dilara Aydın
Dilara Aydın
Gezgin ruhlu...

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Marmaris’te Yaz Rüyası: 5 Günlük Keşif Rotası

Ege ve Akdeniz'in incisi Marmaris için keyifli bir yol rotası.

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.

Söylenti Konser Takvimi: Üç Büyükşehirde Kimler Var?

Söylenti müzik ekibi tarafından hazırlanan; İstanbul, Ankara ve İzmir'e müzik coşkusunu tattıracak birbirinden farklı Mayıs ayı konserleri sizlerle!

5 Farklı Sebeple Neden Yaşlı Adam ve Deniz Okumalıyız?

Yaşlı Adam ve Deniz, mücadelenin değerini ve kaybetmenin içinde de bir başarı ve onur olduğunu dile getiren zamansız bir hikayedir.

Türk Mitolojisinde Kartal Figürü

Kartal, Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip hayvan figürüdür. Destanlara ve efsanelere konuk olarak hükümdarlık alametine dönüşmüştür.

Geyik: Türk Mitolojisinin Derinliklerindeki Ruhsal Rehber

Türk mitolojisinde geyik, doğa ile insan arasındaki ilişkiyi simgeler. Ruhsal yolculuk, rehberlik ve dönüşüm figürü olarak geçmişten günümüze derin bir anlam taşır.

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.