The Boy, the Mole, the Fox and the Horse, La Fontaine masallarından çıkmış gibi görünen etkileyici ve oldukça samimi bir hikâye anlatıyor. Filmde, bir arayış hikâyesiyle karşılaşıyoruz: Bu, sıcak bir yuva umuduyla yola çıkan fakat yolculuğun varış noktasından daha önemli olduğunu gören bir çocuğun hikâyesidir.
Yeni Bir Başlangıç
Film aslında bir başlangıcı olmadan başlıyor. Filmde geçmiş kenara bırakılmış ve yeni bir yaşam için beyaz bir sayfa açılmış. İzleyiciye ise karlarla kaplı, ıssız bir mekanda başlayan bu yolculuk hikâyesine, merakla dahil olmak düşüyor. Karların arasında siyah bir nokta görüyoruz ve yakınlaştıkça bunun küçük bir çocuk olduğunu anlıyoruz. Çocuğun kim olduğunu asla öğrenemiyoruz ve zaten film de bunu öğrenmemizi istemiyor. Çocuk etrafına kuşku ve korkuyla bakınıyor. Çocuğun yüz ifadesi, insanların hayatlarında büyük değişimler gerçekleştiğinde büründükleri endişe halini andırıyor. Hemen çocuğun yanı başında bir köstebek beliriyor. Köstebek, nereye gideceğini bilmeyen küçük çocuğumuza eski bir deyişi anımsatarak bir seçenek sunuyor.
“Kaybolursan nehri takip et, seni eve götürür.”
Belirli bir hedef edinen kahramanlarımız, deyiş üzerine bir nehir aramaya koyuluyorlar. Nehire tinsel açıdan baktığımızda yolu, duyguları, özgürlüğü ve yaşamı simgelediğini görüyoruz. Bu deyişin, yaşamak ve hissedebilmek için yola çıkmamızı vurguladığını, düşünebiliriz. Nehir tatlı akıntısı, dinamikliği ve ışıltısıyla canlılığı yansıtıyor ve canlı bir yuvaya gitmek için takip edilmesi en olası yol oluyor.
The Mole
Yolculuk boyunca köstebek, birtakım yanılsamalar yaşıyor. Bunu beynimizin dönem dönem yaşattığı kandırmacalara benzetebiliriz. Bu yanılsamanın köstebek toprak üzerine çıkar çıkmaz olması ise konfor alanından uzaklaşıldığında gerçekleşen paniklemeyi yansıtıyor. Köstebek sürekli arzuladığı bir şeyi görüyor ve daha sonra gerçek olmadığını anlıyor. Ancak pes etmiyor, düşlemekten vazgeçmiyor. Işığa karşı hassas olsa bile güneş altında kalmayı tercih ediyor. Köstebek çocuğa yardım ederek bir misyon ediniyor. Edindiği bu misyon aslında bir bahanedir. Köstebek, çocuğun yanında kalıyor çünkü o da her canlı gibi sevgiye ve nezakete doğru çekiliyor. Köstebeklerin sezgilerinin güçlü olduğunu düşünürsek neden o ıssız ve geniş mekanda çocuğun yanında belirdiğini anlayabiliriz. Köstebek, nokta atışıyla sıcaklığı, çocuğu, buluyor.
The Fox
Çocuk ve köstebek, yolculukları esnasında bir tilkiyle karşılaşıyorlar. Köstebeğin tilkiye yardım etmesi ile tilki, hiç deneyimlemediği bir duyguyu tadıyor. Varoluş sebebi avlamak olan bu yırtıcı hayvan, yardım kabul etmeyi öğreniyor. Üstelik iyiliği sadece kabul etmekle kalmayıp bu iyiliğin karşılığını da vermeyi öğreniyor. Bu da içinde vefa duygusunun yeşerdiğini gösteriyor. Tilki aç olmasına rağmen köstebeğe ya da çocuğa dokunmayıp onlarla bağ kurmayı tercih ediyor. Tilki sayesinde, iyi duyguların başka iyi duyguları da beraberinde getirdiğini görüyoruz. Tilki de nezaketin kurbanlarından biri oluyor, özlem duyduğu sevginin kıvılcımına çekiliyor. Ancak tilki, köstebek ve çocuğun arkadaşlığına birden dahil olamaz. Doğası gereği tek başına avlanan; sürü ya da bireysel bağ bilgisine sahip olmayan tilkinin kabuklarını kırması yavaş yavaş olur. Tilki onları sessizce takip eder, yolculuklarına sessizce katılır. Böylece çocuğun hayatı kalabalıklaşmaya ve renklenmeye başlar. Bu yolculuk, kahramanların hayatını zenginleştirir. Kahramanlarımızın deneyiminden görürüz ki hayattan bir şeyler kazanmak için eylem ve çaba gerekir.
“Olaylara nasıl tepki vereceğimiz, en önemli özgürlüklerimizden biridir.”
The Horse
Bu üçlü yolculuklarına devam ederken, ağaçların arasında öylece duran bir atla karşılaşırlar. At oldukça üzgün görünür. Filmde at aracılığı ile üzerinde pek durulmayan önemli bir konuya değinilir. Bu üzgün at, diğer atlardan farklı olarak uçabiliyordur. Ancak diğer atların kıskançlıkları nedeniyle uçmaktan vazgeçer, kendini onlardan soyutlar. Burada özgün ya da yetenekli olmanın verdiği yükü görürüz. Bu yük atın kişiliğinden ödün vermesine, sosyal bir kopukluğa neden olur ve onu mutsuz eder. Ancak yolda olan üç kahramanımız, atı olgunluk ile karşılarlar. Çünkü yolda olmak demek, büyümek ve gelişmek demektir; ruhunu eğitmektir.
Böylece at onların yolculuklarına katılır. Hep birlikte çocuğun hayaline destek olurlar. Çünkü bir bütünlüğe erişmişlerdir. Çocuğun mutluluğu ve hedefi, onların mutluluğu olur. Çocuğu sonuna kadar desteklerler. Hep birlikte heyecanla yolculuklarına devam ederlerken çocuk birden kazara attan düşer. Sebepsizce hemen kendini suçlar. Oysa düşmek oldukça normaldir. Düşmek ve kalkmak doğal bir döngüdür çünkü gelişim ancak böyle sağlanabilir. Hata yapmak büyümenin ön koşulu bile sayılabilir. At, hemen çocuğa sokulur ve “Düştün ama yanındayım.” der. Çocuk üzülerek başaramayacağını söyler. At ise anlamlı sözleriyle ve varlığı ile onu teselli etmeye devam eder.
– Sanki daha çok yolumuz var gibi.
-Ama sen katettiğimiz yola bak.
Sonunda bacalarından duman tüten, sıcak sarı ışıklı evlere ulaşırlar. Ancak yaptıkları bu yolculuk, aralarındaki bağı çoktan kuvvetlendirmiştir. Birbirlerine duydukları sevgi ve birlikte geçirdikleri zaman, çocuğun gitmesini engeller. Çocuk artık sıcaklığı, aileyi simgeleyen o kalıplaşmış eve ihtiyaç duymaz. Yaptığı yolculuk, onun ev tanımını değiştirmiştir. O, kendi ailesini ve sevgi tanımını bulmuştur. Zamanında yolunu kaybetmiş, korkmuş, hayatına yenilikler alma cesaretini göstermiş ve sonunda arzuladığı sevgiye kavuşmuştur. Otuz dört dakika gibi kısa bir sürede büyük ve önemli bir hikayeyi anlatan bu film, kaybolmuşlar için bir harita niteliğindedir. Film “Sevgiyi ve iyiliği ara, sana iyi geleni bul.” der.
“Sevmek ve sevilmek için buradayız.”
Kıssadan Hisse
Film, içimizde neler olup bittiğine bir bakış atmamızı istiyor. Hikâye, bizim içimizde gerçekleşen duygulara ses vermemizi ve tıpkı kahramanlarımız gibi duygularımızı takip etmemizi istiyor. Sonuçta duygular bizim gücümüzdür, onlardan kaçmamalıyız. Göz yaşlarımız akmalıdır çünkü onlar bizi özgürleştirir. Ayrıca filmin bize öğütlediği bir diğer şey de hayattan ne istediğimizi düşünmemizdir. Her birimiz arzularımıza kulak vermeli ve onlara ulaşmak için çabalamalıyız. İç sesimiz bizi yolumuzdan döndürecek şeyler söylese bile, ona kulak asmamayı öğrenmeliyiz. Sonuçta bunlar da yolculuğun bir parçasıdır. Bu yolculuk süresince görüyoruz ki, bize destek olan birileri olduğunda ayağa kalkmak daha kolaydır. Bir zorlukla karşılaştığımızda kendimizi haksızca suçlayabilir, pes edebiliriz. Fakat sevdiklerimiz, bizi bu gibi durumlarda ayağa kaldırır ve devam etmemizi sağlar. Evet, yaşantımız içinde pek çok şeyden korkuyoruz ve bunun bilincindeyiz. Fakat korkularımızın üzerine gitmeden neler kaçırdığımızı bilemeyiz. Köstebek, tilkiden korkmasına rağmen ona yardım eder ve sonucunda yeni bir dost edinir. Herkes sevgisini farklı bir şekilde aktarır. Kiminin sevgi dili tatlı bakışlarıdır, kiminin sevgi dili ise şaka yapmaktır. Köstebek de seni seviyorum demenin zor olduğunu düşünür. Bu yüzden “Birlikte olduğumuza memnunum.” der. Bize dayatılan kalıplardan sıyrılmalı, kendi yolumuza odaklanmalı ve hayatı kendimiz anlamlandırmalıyız.