Uzun süren bir aranın, kendisinin sözleriyle emekliliğinin ardından Mitski yedinci albümüyle müziğe geri döndü. Indie ve folk rock türlerinin yaratıcı seslerinden biri olan, hayatta var olmaya çalışırken yaşadığı zorlukları müziğe yansıttığı yalnızlık temasıyla anlatan ve tıpkı kendisi gibi yalnız yetişen nesillerin sesi olan Mitski; onu her şeye rağmen büyük bir umutla bekleyen sevenlerini daha fazla kimsesiz bırakmadı. Bu sefer daha barışçıl, sıcak ve organik tonların birleştiği bir albümle tekrar tahtına yerleşti.
Her Mitski albümünde olduğu gibi tekrar ve tekrar altı çizilen yalnızlık temasını The Land Is Inhospitable and So Are We albümünde de gözden kaçırmak mümkün olmuyor. The Frost’un son saniyelerine bıraktığı, “Ama sen burada değilsin, göremezsin. Sadece tanıksız bir ben varım.” sözleri gibi albüme yayılmış kimsesizlik duygusu, dinlediğimiz her bir parçada sessizce içimize işliyor. Be the Cowboy ve Laurel Hell albümlerinde de bu temaları rahatça görmek mümkündü fakat Mitski’nin çok daha keskin ve sert bir dille haykırdığı boşluk hissi, bu albümde kaybedilen sevginin yasını tutarken söylenen fısıltılara dönüşüyor.
The Frost parçasını, albümün küçük bir demosu gibi görmek mümkün. “Don, toz gibi gözüküyor. Dünyaya çökmüş. Herkes çoktan çekip gittikten sonra. Ama ben, ben saklanıyordum ya da unutulmuştum.” sözleriyle geride bırakıldığının altını defalarca kez çizmeye devam ediyor. Onu terk edip gitmiş herkesin yasını tutarken eklemeye devam ediyor: “Şimdi dünya yalnızca benim, anılarımı paylaşacak kimse olmadan.”
Mitski bizleri, her zaman yaptığı gibi yine en diplere gömdüğümüz duygularımızdan vuruyor; sevgiyi kaybetmenin bir kıyamete benzediğini fakat bunun acısına tek başına göğüs germenin asıl felaket olduğunu söylüyor.
Mitski’nin gözbebeği olan melankoli, indie rock temelleriyle buluştuğunda ortaya çıkan sonucun kusursuzluğunu sorgulamamıza gerek bile yok. The Land Is Inhospitable and So Are We; telaşı olmayan, anlatmaya çalıştığı dertleri bir kenara bırakıp saf duygulara yaslanmış, duygusal izolasyonun kıyılarından ayrılmayan, kendimize duyduğumuz öfkenin ve nefretin kalıntılarını omuzlarında birer yıldız gibi taşıyan, tam olarak Mitski’den çıkarmasını beklediğimiz türde bir albüm. Çok daha yumuşak bir dil kullanması, özlemini duyduğu ilişkileri geri kazanmak imkansız görünse bile söylenmemiş sözleri yıldızlara ve aya adaması ve hâlâ pes etmeden sevginin sıcaklığını araması; birer yap-boz parçası gibi her bir şarkıyla kimsesizliğin hikâyesini tamamlıyor.
Mitski kendisine bırakılmış olarak gördüğü dünyayı aynı zamanda tanrısız topraklar olarak da tanımlıyor fakat ölü meleklerin ve sevdiklerinden kalan hayaletlerin arasında yolunu bir şekilde, tek başına bulduğunu da anlatmaktan kaçınmıyor. Albüm boyunca referans verdiği mitolojik yaratıklar ve orman tanrıları, ona tıpkı bir yoldaş gibi eşlik etseler de bu mistik varlıkları, Mitski’nin ilahi güçler olarak içselleştirdiği simgeler olarak okumak da mümkün: Sahibine ibadet eden kör ve isimsiz bir köpek, kehanetlerin elçisi bir kuş, İncil’de bahsedilen günahların cezalarını yerine getirmek için yeryüzüne gönderilmiş köpekler, dehşet içinde çığlıklar atan bir kurbağa, gökyüzünde ahenkle şakıyan melekler ve cehennem tazıları.
The Land Is Inhospitable and So Are We belki de Mitski’nin en sürreal, varoluşsal ve fantastik parçalarını barındırıyor. Mitski hayatındaki insanlarla yaşadığı sorunları ve ilişkilerinden geriye kalan yalnızlığı sırtlayıp bu sefer uzay boşluğunda, yıldızların ve gezegenlerin arasında yerini bulmaya çalışıyor. Albüm elbette rutin acıları bir kenara bırakmıyor. I Don’t Like My Mind’ın sözlerine baktığımızda depresyon ve kaygının içinde yüzen bir işkoliğin yaşamaya devam etmek için çırpınmasını dinliyoruz.
Fakat söz konusu durum diğer parçalar için geçerli değil çünkü albümün temellerini oluşturan varoluşsal krizle harmanlanmış aşk, her bir şarkıda havaya asılı kalmış. Heaven yıkıcı bir fırtınanın ortasında kalmış iki sevgilinin birbirilerine nasıl sığındıklarını betimlerken Star, partnerine duyduğu özlemin yıldızlara yansıdığını; My Love Mine All Mine ise aşkını dile getirebilmek için tekrar gökyüzünü aracı olarak kullandığını anlatıyor.
Üzerinde var olduğumuz topraklar artık misafirperver değiller belki, tıpkı yarattığı varlıklar gibi kin tutmaya başlamış olabilirler fakat tanrıların kanatları altında bizimle uyum içinde yaşamayı kabulleniyorlar. Tıpkı Mitski’nin bahsettiği umut kırıntılarına tutunmuşlar gibi, varoluşları için göze aldıkları risk büyük olsa da almaya değer. Aynı Mitski’nin ne olursa olsun sevgiyi kabullenmesi, hâlâ ufak bir umutla mutlu sonu bekleyen diğer tüm insanlık gibi.
Mitski’nin önceki albümlerine kıyasla ne tema ne de tür yabancı bir yol değil fakat albüm kesinlikle yeni sesler ve esintiler içeriyor. Mitski hakim olduğu türden uzaklaşarak country esintileri taşıyan köprüye geçtiğinde albümde küçük adımlarla yeni bir yol izlemeye çalıştığını okuyabiliyoruz. Albümün yelpazesini açmak ya da tür çeşitliliğine sahip olmak konusunda cesaretli davrandığını söylemek pek mümkün değil fakat göz alıcı bir şekilde değişikliğin bulunduğu noktalar keskin çizgilerle fikrin varlığını hayatta tutuyorlar.
The Land Is Inhospitable and So Are We, Mitski’nin nefes almasına ve kanatlarını rahatça açmasına izin vermiş bir albüm. Klasik country denemeleri, cesur orkestra parçaları ve elbette Mitski’nin paha biçilmez söz yazarlığıyla içimizi ısıtıyor. Yitirilmek üzere olan sevginin, nostaljinin, hayal kırıklığının, kimsesizliğin ve yasın ortak bir paydada birleştiği yedinci albümün yıllar içinde konuşulmaya devam edeceğinden eminiz ve Mitski’nin ilerleyen yıllarda daha özgün ve güçlü çıkan sesinin takipçisi olmak için sabırsızlanıyoruz.
Kaynakça:
Mitski: The Land Is Inhospitable and So Are We review – a songwriter with stunning melodic power. Alexis Petridis (14 Eylül 2023) The Guardian
Mitski review, The Land is Inhospitable and So Are We: Subtle melodies dance between god and the devil. Helen Brown (15 Eylül 2023) Independent
‘The Land is Inhospitable and So Are We’ Review: Mitski’s Divine, American Landscape. Evelyn J. Carr (19 Eylül 2023) The Harvard Crimson