The Tragedy of Macbeth‘i, Coen Kardeşlerden Joel Coen‘in kamerasından izleme şansı bulduk. Film çekmeyi bıraktığını açıklayan Ethan Coen‘in eksikliğinde çekilen bu filmi bir süredir heyecanla izlemeyi bekliyorduk. Bu film, Coen Kardeşlerden Joel’in kendi başına çektiği ilk film olma özelliğini taşıyor. Muhteşem ve üç Oscar ödüllü eşi Frances McDormand‘ın Lady Macbeth‘e hayat verdiği filmde, Macbeth rolünde de Denzel Washington‘ı izliyoruz.
Shakespeare‘in, ünü kıtaları aşan eseri Macbeth’in uyarlaması olan filmi senaryolaştıran Joel Coen. Yapımcılığını da Frances McDormand’la birlikte üstlendiler. Bay ve Bayan Macbeth çiftine Brendan Gleeson, Harry Melling, Ralph Ineson, Kathryn Hunter ve Corey Hawkins eşlik ediyor. Filmin çekilmesinde en etkili kişinin Frances McDormand olduğunu da belirtelim. Joel Coen’e tiyatro yapması için epey bir baskı yaptığı halde ortaya tiyatro eserinden uyarlanmış bir sinema filmi çıkmış.
Film pusların hakim olduğu bir gökyüzünde uçan kartal görüntüleriyle başlar. Siyah beyaz olarak sunulan filmdeki puslu sahnelerin sonu asla gelmez. Filmin bütününe hakim olan puslar bir trajedinin de habercisi olabilir mi?
Film, siyah beyaz sunuldu diyoruz, ancak film normal renklerle çekilip sonradan siyah beyaz olarak seyirci karşısına çıkmadı. Siyah beyaz formatta çekildi.
Macbeth‘in konusuna gelirsek; film üç cadının İskoçya kralı olacağına dair kehanette bulunması sonucunda, tahtı ele geçirmek için Lady Macbeth’le birlikte krala karşı komplo kuran bir İskoç lordunun, hırsı tarafından tüketilmesini anlatıyor.
Hem de ne tükenmek!
Özünde bir ihanet hikayesi olan Macbeth, hırslarına yenik düşmüş ve bu uğurda dostunun kanını dökmüş, suçsuzu suçlu göstermiş, masumu öldürmüş ve İskoçya üstüne bir kara bulut gibi çöküp hüküm sürmüştür.
Cadıların kehanetleri gerçekleşmeye başlayınca, karısının baskısıyla kralı öldürme planları yaparlar. Aslında Macbeth’in bu konuda içi pek rahat değildir, ama karısı ısrarcı olur ve Macbeth’i ikna etmeyi başarır. Kralı öldürüp suçu uşaklarına atarlar. Oğulları bu şüpheli ölümün arkasında Macbeth olduğunu düşünüp, başlarına bir şey gelmesinden çekinerek kaçarlar. Biri İrlanda’ya, daha sonradan kral olacak olansa İngiltere’ye kaçar. Bu kaçış onları şüpheli göstermiştir ve Macbeth bu durumdan faydalanarak kendisini kral ilan eder. Ancak tahtta olmak ona iyilik, huzur, rahatlık yerine mutsuzluk, korku ve delilik getirir.
Kathryn Hunter‘ın hayat verdiği cadı rolü, filmdeki en iyi rollerden biri diyebiliriz. Üç cadı rolünün hepsini o oynuyor. Cadıların kuş formundan, gerek gördüklerinde insan formuna geçmeleri ayrıntısı filme gotik bir hava katmış. Filmin genel olarak oyuncularının çok iyi performans sanatçıları olduğunu düşünürsek, Kathryn Hunter’ın bu kadar akılda kalıcı bir performans göstermesinin onu ödül sezonunda öne çıkaracağını sanırsınız, ama herhangi bir adaylığı söz konusu değil. Yine de umudu kesmeyelim, hala Oscar var değil mi?
Denzel Washington filmde ödüllere adaylık kazanmayı başaran tek isim olarak öne çıkıyor ve bizlere başarılı bir Macbeth profili sunuyor. Rolün içine düştüğü bunalımlı anlarda ve yaşadığı içinden çıkılmaz durumlarda, Denzel Washington’ın role kendinden kattığı her dokunuş seyirciye geçiyor.
Frances McDormand‘ın hayat verdiği her rolde büyümesi, rolüne sıkı sıkıya sarılması tavrı sayesinde hep çok iyi metot oyunculukları izlememizi sağlıyor. Lady Macbeth’in acımasız ve kocasından bile daha açgözlü tavırlarına rağmen, yaşananların ağırlığına dayanamayıp kendini öldürmesi ve ölüme giden yolda yaşadıklarını kusursuz şekilde seyirciye aksettirebiliyor.
Filmin genel tavrı da tiyatro oyunu gibi. Diyaloglar, monologlar hep şiirsel anlatımla çekilmiş. Film Shakespeare’in diline sadık kalmış. Tabii bu edebiyata uzak, düz filmciler için takibi zor bir anlatım şekli, ama Joel Coen bunu umursamamış. Öze sadık kalmak konusunda üst düzey iş çıkartılmış. Sadece hikayenin diline değil, konusuna da sadık kalınmış. Filmin çekimleri hakkında kelimeler yeterli olur mu bilinmez, ama Coen imzası taşıyan bir filmde teknik üstünlükten bahsetmemek mümkün müdür?
Siyah beyaz formatta çekilen bu filmin her sahnesi fotoğraf karesi olarak sergilenecek düzeyde. Kameranın konumlanması, iç mekanda ya da dış mekanda bize yansıyan görüntüler nefes kesici. Puslu atmosfer detayıyla, trajedinin yükü seyircinin üstüne de çörekleniyor.
Sinema sahnesinde şekillenen bir Shakespeare trajedisi izlemek seyirci için farklı hisler uyandırmış olmalı. Sonuç olarak bu film Coen eli değmiş bir Shakespeare eseri olarak da sinema tarihinde yerini aldı.
Tiyatro ve sinemanın kardeşlik bağı kurularak çekilen bu filmi, her iki türün sevenlerini de memnun edecektir.