Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Kavramı Nasıl Ortaya Çıktı?

Editör:
Esmanur Göçmen Onay, Sudenur Sarıyıldız
spot_img

Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), travmatik bir olayın ardından bireyin rahatsız edici anılar, kabuslar veya aşırı uyarılma yaşadığı bir tanıdır. TSSB, bireylerin hem psikolojik hem de fiziksel sağlıklarını olumsuz yönde etkileyerek günlük hayatlarını zorlaştırabilmektedir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Nedir?

TSSB nedir kaynak sgddorgtr

TSSB, travmatik bir olaya maruz kalmış bireylerin yaşadığı psikolojik bozukluktur. Genellikle bireyin fiziksel ya da duygusal bütünlüğünü tehdit eden, ani ve kontrol edilemez olaylar sonucu gelişir. Bu tür olaylar arasında savaş, trafik kazası, cinsel saldırı gibi travmatik deneyimler yer alır.

TSSB; bireyde tekrar yaşama, kabuslar, aşırı uyarılma, anksiyete ve depresyon gibi belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtiler, bireyin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir ve günlük işlevselliğini bozabilir. TSSB tanısı, bireyin travmatik olaya maruz kalmasının ardından yaşadığı psikolojik etkiler doğrultusunda konur. TSSB’nin şiddeti, kişilik özellikleri, sosyal destek ve travmanın türü gibi faktörlere bağlı olarak değişir. Kısa ve uzun süreli etkilerinin tedavisi konusunda müdahaleler önemlidir.

Travmanın Kapsamı

Travmanın kapsamı kaynak istockphotocom

Hepimiz gün içinde çeşitli olaylar karşısında “travma” sözcüğünü pek çok kez kullanırız. Türk Dil Kurumu’na göre (https://sozluk.gov.tr/, 11.03.2025) bu sözcük “bir doku veya organın yapısını, biçimini bozan ve dıştan mekanik bir tepki sonucu oluşan örselenme” anlamına gelmektedir ve psikoloji perspektifinden olan sözlük tanımı ise “sarsıntı” olarak belirtilmektedir. Günlük dilde genellikle bireylerin kendilerini etkileyen zor ya da korku verici olaylar için kullandıkları travma sözcüğü; psikoloji alan yazınında bireyin psikolojik ya da fiziksel varlığını sarsan, örseleyen kaza, kayıp veya şiddet gibi zorlu deneyimleri adlandırmak için kullanılmaktadır (Kokurcan ve Özsan 19-24).

Psikanalitik yaklaşımın öncüsü Sigmund Freud, travmayı kişinin etkili bir şekilde başa çıkma kapasitesini aşan bir deneyim olarak açıklamış ve travmanın kişi yoğun korku, çaresizlik veya dehşet yaratan bir olayla karşılaştığında oluştuğunu belirtmiştir. Fransız psikanalist Jacques Lacan‘a göre ise travma, bireyin gerçekle karşılaşmasıdır; dili aşan bir durumdur ve dışsal bir deneyim olmak durumunda değildir. Travmayı bireylerin mevcut anlam sistemi içinde özümsenemeyecek bir şey yaşaması olarak açıklamaktadır.

Etkisi olumsuz olan, yaşandıktan sonra kişinin uyum sağlamasını gerektiren yaşam olayları genellikle olumsuz yaşam olayları olarak tanımlansa da bu her zaman “travmatik” olarak tanımlanması anlamına gelmemektedir. Travmatik olarak adlandırılması için olayların ani olması, kontrol edilememesi ve bireyin baş etme becerilerini zorlaması, olayın fiziksel ya da duygusal bir acıya sebep olması gerekmektedir (Carlson ve Darenberg 4-28). Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda (5. Baskı) yer alan tanıma göre, bir olayın travmatik olay olarak adlandırılması için bireyin fiziksel ya da duygusal bütünlüğünü tehdit etmesi veya tehdit riski taşıması gerekmektedir. Ayrıca travmayla ilgili bir tanıdan söz edilecekse, bireylerin travmatik olayları kendisinin yaşaması ya da bu olaylara tanık olması, yakın bir aile bireyi ya da arkadaşının bu olayları yaşaması ya da meslekleri gereği travmatik olaylara sık maruz kalması gerektiği de ifade edilmektedir.

Travmatik olaylar; ölüm, ciddi yaralanma ve cinsel saldırı gibi deneyimleri kapsamaktadır (American Psychiatric Association 146). Bu olaylar arasında savaş, trafik kazaları, işkence, cinsel saldırı, terör eylemleri, kazalar gibi insan eliyle oluşturulan olaylar ve deprem, sel, orman yangını gibi doğal afetler bulunmaktadır.

Ruhsal Tanı Sisteminde Travma

Travma sonrası stres bozukluğu kaynak flickrcom

Travmanın psikolojik etkileri ilk kez histerik yapıda olan hastalar ile çalışılırken ruhsal bir tanı sistemi içerisine “travma” kavramının dahil edilmesi ilk kez Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (3. Baskı) (DSM-III) ile 1980 yılında olmuş ve süreç içerisinde hem bu ruhsal tanıya dair tanımlar hem de travma tanımı değişiklik göstermiştir ve bireylerin karşılaştıkları zorlu yaşam olayları ilk kez DSM-III’te travma olarak tanımlanmıştır.

Travma kavramının psikoloji alan yazınına girişi ve travmatik olayların fiziksel etkileri dışında da zararlarının olduğu düşüncesi ise ilk olarak Fransa ve Prusya savaşı, I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı süreçlerinde ortaya çıkmış, bu savaşlar travmanın psikolojik etkilerinin konuşulmasına yol açmıştır. Savaşlardan etkilenenlere ilk önce “travmatik nevroz” tanısı önerilmiştir. I. Dünya Savaşı ile “bomba şoku” gibi terimler de kullanılarak savaşların psikolojik etkileri açıklanmaya çalışılmış, travmanın psikolojik etkilerine işaret edilmiştir. I. Dünya Savaşı’nda savaşan, ölüm ve yaralanmalara şahit olan askerlerin savaş dönüşünde çeşitli psikolojik belirtiler yaşamaları ile travmanın psikolojik etkileri dikkat çekmeye başlamıştır. II. Dünya Savaşı ile birlikte travmanın etkileri “savaş nevrozu” olarak yeniden konuşulmaya başlanmış ve savaşlar sebebiyle ruhsal bozuklukların ortaya çıkabileceği ilk kez kabul edilerek bu dönemde ortaya çıkan akut etkilerin azaltılmasına yönelik müdahaleler geliştirilmeye çalışılmıştır.

Savaşların uzun dönemli psikolojik etkileri Vietnam Savaşlarına kadar konuşulmamıştır. Bu bağlamda savaşa katılmayı reddedenlerin ve savaş gazilerinin protestoları önemli bir etki göstermiş ve ruh sağlığı alanındakilerin travma ile ilgilenmesi ve TSSB tanısının ana hatlarının belirlenmesi süreci başlamıştır. 1970’li yıllarda kadın mücadelesi ile birlikte günlük yaşamdaki travmalar ve etkileri de konuşulmaya başlanmış, cinsel şiddet ya da ev içi problemler sebebiyle TSSB’nin kadınlarda da görülebileceği gündeme gelmiştir.

Tüm bu protestolar sonucunda elde edilen farkındalık sonrasında travmanın yol açtığı ruhsal bozukluk kabul edilerek 1980’de resmi bir tanı olarak kabul edilmiştir. (Çolak ve diğerleri 19-26; Kokurcan ve Özsan 19-24). Böylece travmanın fiziksel, sosyal ve ruhsal etkileri ile birlikte bireylerin işlevselliğini etkilediği bilimsel olarak ortaya konmuştur (Bayram ve diğerleri 165-182).

Travma Sonrası Süreci Etkileyen Faktörler

Travma sonrası süreci etkileyen faktörler kaynak helpguideorg

Bireylerin bir travmatik olaya maruz kalmasından sonra her zaman bir ruhsal bozukluk geçirmedikleri de bilinmekle birlikte bireyler travma sonrasında çeşitli ruhsal bozukluklar da yaşayabilmektedir. Bu bozuklukların oluşmasında, şiddeti üzerinde ve sürmesinde etkili olan çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bu faktörler; bireylere, travmatik olaya ve çevresel koşullara bağlı olarak değişmektedir.

Bireylerin kişilik özellikleri, travmatik olayın türü, bireyin olaya ne kadar sıklıkla maruz kaldığı, destekleyici sosyal ilişkiler veya travmatik olaydan sonraki sosyal destek bireylerin travmaya bağlı tepkilerini ve TSSB veya travma ile ilişkili farklı ruhsal bozuklukların şiddetini etkilemektedir. Bu doğrultuda, bireylere ve topluma uygulanacak önleyici müdahaleler ile travmaya maruz kalan bireylere uygulanacak destekleyici müdahale ya da bilimsel tedavi yöntemlerinde bu faktörler dikkate alınmaktadır.


Kaynakça

American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders: Fifth Edition (DSM-5). American Psychiatric Association, 2013.

Bayram, Suna, Reyhan Nuray Duman, and Bilge Demirtaş. “Üç İnsan, bir olay, üç farklı travmatik deneyim süreci.” Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi 1.1 (2018): 165-182.

Carlson, Eve B., and Constance J. Dalenberg. “A conceptual framework for the impact of traumatic experiences.” Trauma, violence, & abuse 1.1 (2000): 4-28.

Çolak, Burçin, Ahmet Kokurcan, and Hamdi Özsan Hüseyin. “DSM’ler boyunca travma kavramının seyri.” Kriz dergisi 18.3 (2010): 19-26.

Kokurcan, Ahmet, and Hamdi Özsan Hüseyin. “Travma kavramının psikiyatri tarihindeki seyri.” Kriz Dergisi 20.1 (2012): 19-24.

Türk Dil Kurumu. “Travma.” Türkçe Sözlük, 2025, sozluk.gov.tr/tr/travma.

Kapak Görseli: latimes.com

spot_img

1 Yorum

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.