Hepimizin yer yer etkilendiği kitaplar, karakterler mutlaka olmuştur. Peki, bu karakterler ve hikâyeler ne şekilde yazıldı? Yazar karakteri kurgularken nelerden etkilendi hiç düşündünüz mü? Bu yazıda edebî eserlerde karakter yaratımında yazarların kişisel yaşanmışlıklarından, kendi hayat tecrübelerinden ve esinlendikleri şeylerden bahsedeceğiz. Şimdi daha fazla uzatmadan yazıya geçelim!
Edebi Eserler ve Travma Meselesi

Travma kavramını biraz açmak ve edebiyatla psikolojiyi bağdaştırmak daha doğru olacaktır. Travma, kişinin hayatta yaşadığı, etkilendiği iyi ve kötü olayların bir karşılığı olarak kişiye yön veren, edebi eserlerde ise gerçeklikten yola çıkarak yazılan, yansıtılan olaylardır. Geçmişten günümüze travmalar; savaşlar, doğal afetler, kazalar gibi konularla insanların ortak değerleri olmuş ve bu toplumsal konular edebiyatla karakterlere yansıtılmıştır. Elbette toplumsal değerlerin yanı sıra kişisel travmaların da karakterle özdeşleştirildiği eserler vardır. Edebiyat, yazarların karakter yaratırken toplumsal ve kişisel travmaların anlamlandırılmasında büyük rol oynar denilebilir. Travma; insanı yönlendiren, duygu durumunu yöneten bir yıkım olmasından dolayı, kişinin yaşadığı kötü hisleri ortaya koymak için edebi karakterler yaratmak, bu duyguların anlatılması ve anlaşılması için iyi bir yoldur.
Karakter Üzerinden Travmanın Tanımı

Edebiyat, travmayı anlatma yollarında birçok seçenek sunmaktadır. Örneğin, kimi yazarlar olayları derinlikli bir anlatımla anlatırken, diğerleri travmayı yalnızca bir sembol ve metafor olarak kullanmayı tercih etmektedir. Bazı yazarlar; travmanın esas yıkıldığı kısmı anlatırken, bazıları travma sonrasında karakterin iyileşme ve düzelme sürecini, hayata dönüşünü konu alır. Bu noktada edebiyatın travmayı anlatırken, hem iyi hem kötü açıdan kullanarak insanın içindeki gücü ortaya çıkaran bir yapı olduğunu ifade etmek mümkündür.
Yıkılışla ilgili bir travmaya örnek olarak Kayıp ve yas travmasına karşılık Orhan Pamuk’un Kara Kitap eserini verebiliriz. Kitapta kaybolan eşini arayan bir adamın İstanbul sokaklarında yaşadığı içsel yolculuk anlatılır. Karakterin; kaybın yarattığı duygusal boşluk ve hayatla ilgili anlam arayışı, sembolik bir yazı diliyla anlatılmaktadır. Ana karakter Galip, bir gün karısı Rüya‘nın bir not bırakarak onu terk ettiğini ve sonra da üvey kardeşinin de ortadan kaybolduğunu öğrenir. İki kayıp birden yaşayan Galip, terk edilmenin verdiği acı ve travmayla yollara düşer. Karakterin bir arayış ve çözüm yolu içine girmesinin ardından olaylar gelişir.
İyileşme sürecine yönelik bir travma ve sonrasındaki duruma verilecek en güzel örneklerden biri, şiddet ve istismar konusunu ele alan Elif Şafak’ın Ustam ve Ben kitabında, Osmanlı döneminde bir ressamın çırağı olan genç bir kadının yaşadığı cinsel istismardır. Roman, travma yaşamanın kadınlar üzerindeki etkisini ve iyileşirken yaşanan zorlukları konu almaktadır. Osmanlı döneminde geçen roman; yobazlığa, gericiliğe ilişkin toplumsal dersler verirken, Mimar Sinan‘ın da içinde bulunduğu maceraları da anlatır. Eser, kadının çırak olarak yaşadığı cinsel travmanın yanında, farklı toplumsal travmalara ve dönemin durumuna dair de mesajlar verir. Romanda kadının cinsel taciz travması işlenirken aynı zamanda Osmanlı toplumunda kadının duruşu, ideolojik fikirler ve sanatla ilgili konulara yer verilir. Eserde, Mimar Sinan’ın da içinde bulunduğu mimari konularından bahsedilir. Yani birçok konuyla travmanın bağlantısı üzerinde durularak derinlikli bir roman anlatımı vardır denilebilir.
Edebi Eserlerde Karakter ve Travma Birleşimi

Edebiyatta geçmişten günümüze birçok yazar travma konusunu farklı şekilde ve farklı konular ile ele almıştır. Birçok konuda ve türde travmaların karakterlere yansımasını ifade eden eserler, ortaya zengin bir psikoloji ve edebiyat birikimi çıkarmıştır. Bu iki alanın en iyi birleşimi bence budur. Travmaların kişisel veya toplumsal konular fark etmeden karaktere dönüştürülerek eserlere yansıtılması, insanı konu alan ve insana insanı, toplumu anlatan edebiyatın yine insan ruhunu araştıran ve çözümleyen psikoloji alanı ile en iyi birleşim şeklidir diyebilirim.
Edebiyatta Karakter Analizi Şekilleri
Edebi eserlerde karakterler üzerindeki travmalar, birçok şekilde incelenebilir. Örneğin; karakterin kişilik özellikleri psikolojik şekilde incelenip yorumlanabilir. Veya karakterin duyguları, zihninden geçen düşünceler ve hissettikleriyle de bir psikolojik sonuç çıkarılabilir. Karakterin çocukluğu ve aile ilişkilerini gözlemleyerek de bir sonuç çıkarılabilecekken, karakterin ruhsal bir bozukluğu varsa bu da bir travma sonucu ortaya çıkmış olabilir. Ya da yazarın yarattığı sembolik metaforik ifadelerin arkasında travmatik olaylar bulunabilir. Bir eserde yazarın anlatmak istediği olay üzerinden karakterin travmatik durumu çözümlenebilir.
Karakterleri Psikolojik Yollarla İnceleme
Edebi karakterlerde travma çözümlemesi yapılırken, birçok yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemleri ve edebi eserlere olan yaklaşımlarını sıralayacak olursak; en popüleri olan Sigmund Freud‘un psikanalitik yaklaşımında, rüyalar, semboller üzerinden bir çözümleme yapılır. Davranışçı yaklaşımda karakterlerin eserdeki davranışlarına bakılır. Hümanist yaklaşımda; karakterlerin özgürlüklerine, öz irade ve öz saygılarına, gelişimlerine bakılır. Bilişsel yaklaşım, karakterin problem çözme becerisi ve karar verme şekline, inanç sistemine bakar. Son yöntem olan sosyo-kültürel yaklaşım ise, karakterin sosyal çevresine ve kültürüne, değerlerine göz gezdirir.
Savaş ve ölüm konusunda toplumsal travma teması ile karakter yaratımında ilk akla gelen eser Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar eseridir. Çünkü Türkiye’nin sosyal ve siyasi açıdan çalkantılı, çetrefilli döneminin insanlar üzerindeki psikolojik etkisini anlatan eser, travmanın asırlar boyunca kuşaktan kuşağa nasıl geçtiğini ve toplumsal hafızada nasıl kalabileceğini gösterir. Ana karakter Turgut, yakın arkadaşı Selim‘in kendini vurup intihar etmesini gazeteden öğrenmesiyle bu durumdan çok etkilenir ve bu cinayeti çözmeye başlar. Bir travma sonucu yolculuğa çıkan Turgut, bu olayı çözmeye çalışırken kendi benliğini bulur. Toplumla ilgili mesajlar veren roman, Turgut’un aslında topluma hiç uymayan diğer tanıdığı kişiler ve Selim gibi onun da tutunamayan biri olduğunu fark eder. İyice yabancılaşan Turgut, sonunda toplumdan ayrılır ve bağımsızlaşır. Sosyo-kültürel ve bilişsel yaklaşım açısından bir aydınlanma yaşayan Turgut, özgürlüğüne karşı da hümanist bir süreçten geçmiştir denilebilir.
Doğal afetlerin insan üzerindeki yıkımını konuşacak olursak, Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık adlı eseri buna iyi bir örnektir. Kolombiya’nın siyasi ve iç savaş durumunun yanı sıra aynı zamanda doğal afetlerin insanların ve toplumun üzerindeki travmatik ve psikolojik etkilerini anlatmaktadır. Macondo’da yaşayan Buendia ailesinin hayali kasabasında toplumsal yapıda ve aile içerisinde yaşadıkları olayları işleyen kitap, aile üyelerinin türlü travmalarını konu alır. Arcadio ve Ursula‘nın çocukları önemli travmatik konulara yol açar. Örneğin, çocuklardan biri aileye ve kasabaya büyülü gizemli olaylar getirirken, diğer çocuk toplumun siyasi olaylarına tanık olur. Aynı zamanda ailenin tarihin yazarak geçmiş ve geleceği arasında bağ kurar. Ailenin yüzyıllık yalnızlığını yaşayan çocuklar, türlü travmatik olaylarla, büyülü, gerçeküstü ve derinlikli bir anlatım sunar. Dönemin kültürü, tarihi ve toplumsal yapısı açısında eser tam bir sosyo-kültürel yaklaşım örneğidir.
Shakespeare‘in Hamlet‘i edebi eserlerdeki travma çözümlemelerinde, kararsızlığı ve melankolik bir ruh hali, intikam isteği ile psikanalitik yaklaşımın iyi bir örneğidir. Hamlet’in esas yaşadığı travma babasını öldüren, annesiyle evlenen ve Danimarka tahtına geçen amcadı Caludius’tan intikam alma çabasıdır. Amcasının ailesini yıkmasıyla trajik bir travma yaşayan Hamlet, intikam hasretiyle yanıp tutuşur. Yaşadığı büyük acının verdiği güç ile intkam yoluna çıkar ve olaylar böyle gelişir.
Tolstoy‘un Anna Karenina kitabındaki Anna karakteri, toplumsal kurallara karşı çıkıp yasak aşk yaşamasıyla davranışçı yaklaşım ve özgürlüğüne düşkünlüğüyle hümanist bakışı destekler. Vronski yasak bir ilişki yaşayan Anna, aynı zamanda Aleksi ile evlidir. Bir aşk üçgeni üzerine kurgulanan eser, Anna’nın iki adamdan da çocuk yapması ve sağlığının bozulup yataklara düşmesiyle kadının başına türlü travmatik olaylar gelir. Kitabın sonunda bu yasak aşktan bunalıma giren kadın, sonunda ilaçlarla, morfinle iyice sağlığını bozar ve ruh sağlığı da tamamen bozulan Anna, kitabın sonunda tren istasyonunda raylara atlar ve hayatına son verir. Kitap boyunca özgürlüğünün ve aşkının peşinde koşan kadın, Vronski için derin bir savaş verir. Ancak adam Anna öldükten sonra pek yaşama sevinci kalmasa da hayatına devam eder.
Edebiyat, travmayı karakterler üzerinde çok farklı ve derin konular ile ele almıştır. Travma konusunda karaktere sınırlama yapmayan, içinden geldiği gibi karakterin üzerinde travmayı ve konuları şekillendiren yazarlar, edebiyata yaratma konusunda çeşitli ve etkili bir yön vermişlerdir. Buradan anlaşılır ki karakter yaratımında travma konusu; yalnızca kişisel olayları değil, aynı zamanda toplumsal sorun ve problemleri de ele almaktadır. Aynı zamanda toplumsal olayların bireyler üzerindeki etkilerini de ele alarak bireyi ve toplumu birleştiren edebi eserler, travma ve karakter arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır denilebilir.
Kaynakça