İlkler listemizin sonuncusu ile sizlerleyiz! Kimisi ilk kitabıyla ününe kavuşurken kimisi de büyük çabaları sonucu belki de ölümüne yakın bir zamanda ününe kavuşur. Edebiyatımızın en sevilen isimlerinin “ilklerine” yakından bakalım.
-
Mahir Ünsal Eriş – Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde (2012)
Mahir Ünsal Eriş’in öykülerinden oluşan bu kitap, yazarın çevresinde gelişen olayların kurgulanmış halleridir. Kitabın ismi, yazarın çocukluğunu geçirdiği Güney Marmara’nın, çoğu evinde radyoda çalan müziklerden gelmektedir. Mahir Ünsal Eriş, çocukluk anılarına bolca göndermeler yapar, herkesin hayatından bir parça barındırır kitabında. Sade bir dil ile kaleme alınmış olması, her yaş grubuna hitap etmesine olanak sağlamıştır. Öykülerindeki karakterlerin hepsi birbiriyle bağlantılıdır, bir öyküde karakterin çocukluğuna şahit olunurken, bir başka öyküde gençlik yaşamına, evlilik hayatına şahit olunur. Mahir Ünsal Eriş, yalnızlığı, sevgiyi, ölümü hep çocuk gözüyle baktığı pencerelerden yansıtır.
-
Alper Canıgüz – Tatlı Rüyalar (2000)
Kitabın alt başlığı, ‘Psiko-Absürd Romantik Komedi’ şeklinde yazılmıştır. “25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen, sağlıklı genç, geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor.” başlıklı haber yazısıyla başlayan kitabın, bundan sonraki bölümleri daha da ilginçleşerek devam etmektedir. Alper Canıgüz kendine has tarzını ve kara mizahı çarpıcı bir şekilde romanlarıyla birleştirir. Eserlerinde olağanüstülüklere fazlaca yer verir. Bu renkli temaya bir de rengarenk karakterler yakıştırır yazar, her bir karakterin kendine has bir özelliği vardır. Rüya ile gerçeğin, gerçek ile hayalin iç içe geçtiği romanda mizahi bir üslup kullanılmıştır.
-
Hakan Bıçakçı – Romantik Korku (2002)
Kurmaca ve gerçeğin birbirine karıştığı bu kitapta, karakterin zihnindeki kargaşalar okuyucuya aktarılmaktadır. Hakan Bıçakçı, bir röportajında Franz Kafka atmosferini, eserinde baskın olarak kullanmayı tercih ettiğini dile getirir. Zihin kargaşasını, fantastik bir dil ile kaleme alan yazar, insanların duygusal boşluklarını, hayatlarındaki karmaşayı, zihinlerinde beliren korkuları çarpıcı bir şekilde okuyucuya taşır.
-
Murat Menteş – Dublörün Dilemması (2005)
Kitap, Nuh Tufan adında albino rahatsızlığı olan bir konservatuar öğrencisinin başına gelen olayları anlatır. Kitap, Murat Menteş‘in olay örgüsüne yaptığı birden ve ani girişler ile bir otobüste Nuh Tufan’ın bir kızdan çok etkilenmesiyle başlar. Olay örgüsüne hızlı girişiyle kitap, karışıklığa sebebiyet vermeden su gibi akıp giden bir romana dönüşür. Olaylar her bir karakterin gözünden ayrı ayrı anlatılır. Farklı üslup, mizahi bir hava ve akıcı dili bir arada götürür. Murat Menteş, komediyi, acıyı, kederi, dostluğu, aşkı kendi tarzıyla yansıtır. Dini inançları, absürt olayları, felsefeyi yani birbirine bağımsız onlarca konuyu aynı anda tek bir kitaba toplar. Yazar kurduğu cümleleri ile okuyucularına Yeşilçam filmleri havasında, keyifler yaşatır.
“Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz.”
-
Ayşe Kulin – Güneşe Dön Yüzünü (1984)
Ayşe Kulin’in öykülerinden oluşan bir kitaptır. Bir hikayesinde, küçük bir kız çocuğunun Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’e karşı duyduğu vatani sevgi ve yaşlı dedesinin sahip olduğu düşünce dünyası anlatılmaktadır. Osmanlı hayranı bir dede ve Atatürkçü bir torun arasındaki tartışmalar, zıtlıklar, çatışmalar akıcı bir dille okurla buluşur. Bir başka hikayede apayrı karakterler üzerinden tarihi ve siyasi olaylara yaklaşılır. 1940 Türkiyesinden 1980 Türkiyesine tarihi ve siyasi bir profil niteliğindedir. Ayşe Kulin; değişen hayatları, yozlaşan düşünceleri, yabancılaşmaları karakterler üzerinden okuyucuya aktarır. Nesneler arası diyaloglar oluşturması, kitabın havasında büyük değişiklikler yaratmış ve okuyucular tarafından sevilen bir özellik olmuştur. Akıcı bir dil kullanan Ayşe Kulin, bu kitabında çoğu yaş grubuna hitap edebilmektedir.
-
Nermin Yıldırım – Unutma Beni Apartmanı (2011)
Annesinin sesini hayatında ilk defa, 43 yaşında duyan bir kadının hikayesini konu edinmektedir. O telefon kadının hayatını altüst eder, bütün hayatını baştan sorgulamasına yol açar. Annesiz geçen 43 yılın ardından, annesiyle tanışan ve yepyeni bir hayata başlayan kadının, içinden geçtiği zorluklar aktarılır. Nermin Yıldırım, hayat sorgulamalarını, annelik kavramına yüklenen olguları, terk edilişleri, yalnız kalışları ve bunlarla başa çıkma şeklini karakter üzerinden okuyucularla buluşturur. Bu içsel durumların yanı sıra, kritik ve ağır noktalara parmak basan Nermin Yıldırım, bir taraftan aile kavramını anlatırken bir taraftan da bu kavramın iç yüzündeki çarpıcı gerçekleri (çocuk istismarı, ensest ilişkiler) konu edinir.
-
Doğan Cüceloğlu – İnsan İnsana (1979)
Psikolog olan Doğan Cüceloğlu, yazdığı kişisel gelişim kitapları ile hayatımızın önemli noktalarına dokunan yazarlardan birisidir. Doğan Cüceloğlu bu kitabında Torosların bir köyünde doğan küçük kız çocuğunun yaşadığı acılar ve zorluklar üzerinden, okuyucusuna yeni yollar, farklı bakış açıları sunar. Kurulan yanlış iletişimler ya da iletişimsizlikler, yaşanan sorunların başlıca sebeplerindendir. Bu iletişimsizliğe dikkat çeker. Doğan Cüceloğlu’na göre; bu sorunların çözülmediği her bir gün, kaliteli yaşamdan uzaklaşılan kayıp bir gündür. Karakter üzerinden, Türkiye’deki kadınların ortak dertlerine parmak basar. Yazar, okuyucuya tokat gibi çarpan konuları, dikkat çekici bir şekilde onlarla buluşturur. Toplumsal ve kültürel konuların, bilmediğimiz gerçeklerini anlatır.
-
Ece Temelkuran – Bütün Kadınların Kafası Karışıktır (1996)
Ece Temelkuran’ın Hayat üçlemesi serisinin ilk kitabıdır. Şiirli metin kategorisinde yer alır. Kadınların ruh halleri, hayatlarındaki dik duruşları, bazı çıkmazları, gayretleri, hayatla olan mücadeleleri kaleme alınır. Her gün başka dertlerle uğraşan kadınların aslında ortak paydaları, bu hayatta her şeye ve herkese karşı dik durabilmektir. Kimin ne dediğini, ne yaptığını, neye baktığını bilerek bu mücadelelerini sonuna kadar sürdürmeye çalışmaktadırlar. Yaşanılan hayatın, o kişiye ait olduğunu göz ardı ederek hayatlarının her noktasına, düşüncelerini iliştiren insanların bitip tükenmesini beklemekle geçmektedir birçok ömür. Kadının ne giydiği, ne söylediği, kendine nasıl baktığı, kime aşık olduğu, anne olup olmama düşüncesi ve daha pek çok noktada söz hakkı olduğunu düşünen kesime karşı, bu haliyle var olduğunu ve olacağını teker teker kabul ettirme savaşıdır. Bütün kadınların kafası karışıktır çünkü kazanılacak çok mücadele bulunmaktadır.
-
İhsan Oktay Anar – Puslu Kıtalar Atlası (1995)
18.yüzyılda geçen bu roman, tüm dünyayı dolaşıp bir atlas hazırlamak isteyen adamın hikayesidir. Bu isteğini gerçekleştirmek için adımını bile atmayan karakter, bu iş için hayal gücüne yaslanır. Postmodern akımına ait olan kitap, üstkurmaca ilkesi ile kaleme alınmıştır. Fantastik diyebileceğimiz ögeler barındırmaktadır. Felsefi ve tarihi boyutları kurgulayarak anlatan yazar, tarihi konuları bilinenin aksi yönündeki bir pencereden sunar. Gerçek ve hayal tam anlamıyla iç içedir. Eser, Türk edebiyatında önemli bir konumdadır çünkü örneği pek bulunmayan bir türdür. “Türk Edebiyatının En İyi 100 Romanı” başlıklı listede, edebiyatçılar, akademisyenler ve deneyimli yazarların oluşturduğu bir ekip tarafından 10. seçilmiştir. 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nün de sahibi olmuştur.
10. Barış Bıçakçı – Herkes Herkesle Dostmuş Gibi (2000)
Büyük şehrin içindeki küçük dertler ve iletişimsizlikler kitabın konusudur. Barış Bıçakçı, daha önce örneğine pek rastlanmamış bir kurgu yaratır ve kitabında oluşturduğu karakterler, daha sonraki kitaplarının kahramanlarıdır. Ankara’da yaşamlarına devam eden insanların, hayatlarındaki dertlerine minik öyküler ile değinir, daha sonra hepsini tek bir çatı altında toplar. Karakterler sürekli birbiriyle teğet geçer ve hepsinin hikayesi kendine özeldir. Barış Bıçakçı bu kitabında, tek bir karakterin sorununa eğilmektense, koca şehirdeki bir sürü insanın, hayatlarındaki en can alıcı noktaya değinmeyi tercih etmiş ve böylelikle herkesin kendi sorunundan parçalar bulabileceği bir eser ortaya çıkarmıştır.