Memluk Devleti, 1250 yılında Türk Komutanlar tarafından kurulan ve 1517 tarihine kadar varlığını devam ettiren önemli devletlerden biridir. Memluk Devleti, Mısır’da Eyyûbî ordusunda bulunan Türk asıllı azatlı köleler tarafından 1250 yılında kurulmuştur. Eyyübi Hanedanı’nın (1171-1462) Mısır’daki hakimiyetine son vererek bu bölgede devletlerini kurmuşlardır. Memluk Devleti’ni Bahrî Memlükleri (Bahriyye, Birinci Memlükler; 1250-1382) ve Burcî Memlükleri (Burciyye, İkinci Memlükler; 1382-1517) olmak üzere iki dönemde incelenebiliriz. Bahriyye Memlukleri, Türk komutanların yönettiği dönemin isimiyken; Burciyye Memlukleri ise Çerkes asıllı komutanların yönettiği döneme verilen isimdir. Yeni kurulmuş bir devlet olarak 3 Eylül 1260 yılında Moğolları Aynîcâlut Savaşı’nda mağlubiyete uğratıp, İslam Dünyası’nı ve Batı Avrupa’yı büyük bir yıkımdan kurtaran ve Moğolların Bağdat’ı işgal edip Abbasi Halifeliğini dağıtmasında sonra Abbasi Hilafetini kendi bünyesinde yeniden canlandırıp devletin yıkıldığı tarihe kadar onu muhafaza eden bir devlet olması, Memluk Devleti tarihinin öne çıkan özelliklerindendir.
Memluk Devleti, Türk devletleri içerisinde yönetim biçimi olarak diğerlerinden farklı bir yapı gösterir. Memluk kelime anlamı olarak köle, sahip olunan şey anlamına gelmektedir. Orduda istihdam edilmek için alınan Orta Asya kökenli kişilerin kurduğu bir devlet olmasından dolayı bu isimle adlandırılmaktadır. Devletin ismi, resmi yazışmalarda ve belgelerde “ed-Devlet et-Türkiyye” olarak geçmektedir. Tarih boyunca Türk kelimesini devlet isminde Göktürklerden sonra ikinci kez, Türkiye ismini ise ilk kez kullanmış olan Türk devleti olma özelliğini taşımaktadır.
Türk devletleri, tarih boyunca benzer şekilde yönetilmişlerdir. Monarşi diye adlandırdığımız bu sistemde devlet, hüküm süren hanedanın ortak malı sayılmaktadır. Özellikle Osmanlı Devleti’nde veraset sistemi kanunlarla belirlenene kadar uygulama bu şekilde olmuştur. Hükümdar vefat ettiği zaman, hanedan ailesinden olan erkekler tahtta hak iddia etme olanağına sahip oluyorlardı. Devlet yönetiminde belli bir veraset sisteminin olmayışı, taht kavgalarının en önemli sebebini oluşturmaktaydı. Bu sistem, Osmanlı Devleti’ne kadar genel anlamda böyle devam etmiştir.
Türk Hanedanlarının kurduğu devletler, kurucu hanedanlarının iktidarda kaldığı sürece varlıklarını devam ettirdikleri kabul edilmiştir. Hanedanın yönetimden düşüşü ve yerine başka bir hanedanın geçmesiyle yeni bir devletin kurulduğu tarihçiler tarafından kabul edilmektedir. Devlet tarihlerinin bu şekilde kesilip her seferinde yeniden başlatılması, tarihi araştırmalarda ve tarih yazımında belli zorluklar ortaya çıkarmaktadır. Örnek vermek gerekirse, 1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti ve o dönem Anadolu’da kurulan beylikler, kendilerini Selçuklu Devleti’nin devamı olarak görmekteydiler. Osmanlı Devleti’nin yöneticileri, bu iddiasını güçlendirmek için kendi soyunu, Türkiye Selçuklularının kurucusu Süleyman Şah’a dayandırmak için çalışmalar yapmıştır. Keza bu tutum başka benzerleri tarih boyunca Sezar, Octavianus, Timur gibi imparatorlar tarafından da edinilen; yönetimlerini halkın inanış tarzına göre meşru kılmak için yaratılan, o dönemler için imparatorların bir nevi kendi “resmi tarih”leridir. Ancak araştırmacılar, her devleti birbirinden bağımsız olarak araştırmaya kalktığında belli noktalarda kopukluklar oluşmaktadır. Halbuki en önemli imparatorluklardan biri olan Roma İmparatorluğu, pek çok farklı yönetim şekli ve pek çok farklı hanedan tarafından yönetilmiş ancak tarih boyunca tek bir isim ile anılmıştır.
Mısır ve çevresinde, orduda istihdam edilmek üzere Türk kökenli askerlerin getirilip yetiştirilme uygulaması Abbasi Halifesi Harunürreşid (786-809) dönemine kadar askerleri için Samerra adında bir şehir kurdu. Bu dönemde Türk komutanlar, Abbasi Devleti’nde iktidarı belirlemekte önemli rol oynamaya başlamış bulunuyorlardı. İslam devletlerinde ilk uygulamaları bu dönemlerde görülen Türk asker istihdamı, Türk toplulukları içerisinde İslam’ın yayılmasını da sağlamış ve Mısır’da yüzyıllar boyunca sürecek Türk hakimiyetinin de yolunu açmıştır.
Memluk Devleti, İslam devletlerinin, ordularında Türk asker istihdam etmelerinin ulaştığı en zirve noktadır. Komutanlar, kendi devletlerini kurmuşlar ve bu sistem içerisinde büyük başarılar kazanıp uzun yıllar hüküm sürmüşlerdir. “Memlukler, merkeze bağlı vilâyet ve eyaletlerle tâbi emirlik ve hükümdarlıklardan meydana gelen bir sultanlıktı. Devlet teşkilâtının başında mutlak hükümdar olan sultan bulunur, ancak çok defa bu mutlak otoriteyi büyük emîrlerin aracısı olarak temsil ederdi. Çocuk sultanlar döneminde devlet üst rütbeli kumandanlar tarafından yönetilirdi.” Memlukleri, seçkinler sınıfı tarafından yönetilen bir devlet olarak tanımlayabiliriz. Oligarşi yönetim sisteminin gözlemlendiği Memluk Devleti içerisinde en üst sınıf, ordu komutanları olarak gözükmektedir. Kanunlarla belirli resmi bir atama veya veraset sistemi olmadığı için yönetim şeklini kesin olarak oligarşi şeklinde tanımlayamadığımız Memluk Devleti’nde, bazı dönemlerde devleti yönetenler tarafından kendi hanedanlarını kurma çabaları olsa da bunlar başarılı olamamıştır. Devlet içerisinde önde gelen komutanlar, kendi içerisinde birini hükümdar seçerek başa getirmiş ve tahtta geçen hükümdar, bu komutanların desteğini aldığı sürece makamını koruyabilmesi mümkün olabilmiştir. Bir süre sonra tahta geçen komutanın, diğer komutanlar arasındaki nüfuz mücadeleleri sebebiyle çeşitli bahanelerle öldürülmesi, hükümdarlık makamının önemi azaltmıştır. Bu dönemlerde komutanlar tarafından, hükümdar olmak yerine hükümdarı destekleyen güç olmak daha önemli olarak görülmeye başlanmıştır.
Tarih boyunca, farklı dinlere mensup olsa da yönetme gücünü tanrıdan aldığını varsayan hanedanlar tarafından yönetilen Türk devletleri içerisinde Memluk devleti, yönetim biçimi ile farklılık göstermektedir. Abbasi Halifesini muhafaza ederek, İslam Devletleri içerisinde hilafetin koruyucusu olarak da ön plana çıkmıştır. Bu sebeple devletlerine dini meşruluk da kazandırmış bulunmaktaydılar. Devlet yönetiminde hanedan sistemi yerine, başarılı olan komutanın hükümdar olması, Memluk Devleti’nin askeri açıdan güçlü bir devlet olarak varlığını sürdürmesine sebep olmuştur. Memluk Devleti, Monarşi sistemiyle yönetilen Türk devletleri içerisinde oligarşi yönetim yapısıyla tarihte dikkat çeken bir devlet olmuştur.
Kaynakça:
Kızıltoprak, Süleyman. ‘Memlük’, DİA, XXIX, ss.87-90.
Özaydın, Abdülkerim. ‘Aynîcâlut Savaşı’, DİA, IV, ss.275-276.
Şeşen, Ramazan, ‘Eyyûbîler’, DİA, XII, ss.20-31.
Yiğit, İsmail. ‘Memlükler’, DİA, XXIX, ss.90-97.