“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”
-Kanuni Sultan Süleyman
Bir Cihan Hakan’ı Doğuyor

Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı İmparatorluğu’nun onuncu ve kırk altı yıl boyunca tahtta kalarak Türk tarihinin en uzun süre hükümdarı olan pek az padişahından birisidir. “Cihan Hakanı” olarak anılan Sultan Süleyman, kabiliyetli bir kumandan, adil bir idareci ve ilahi olarak meshedilmiş bir hükümdar olarak selamlanan hükümranlığı, Macaristan’dan İran’a, Kırım’dan Kuzey Afrika’ya ve Hint Okyanusu’na kadar uzanıyordu. Batılılar kendisine “Muhteşem Süleyman” demişlerdir.
6 Kasım 1494 tarihinde Trabzon’da doğmuştur. Annesi Hafsa Sultan, babası Yavuz Sultan Selim’dir. Hünername’ye göre ismini Kur’an’dan açılan sayfada geçen Hz.Süleyman’dan almıştır. Günümüzde “Kanuni” unvanıyla tanınmaktadır, bu sıfat kendisine 18.yüzyılda ilk kez Dimitre Cantemir’in Osmanlı Tarihi’nde geçmiş, 19.yüzyıl tarihçileri tarafından benimsenerek yaygınlaşmıştır.
Çok ırklı, çok dinli bir şehirde büyümüştür. İlk eğitimini Trabzon sarayında kendisi için tahsis edilen hocalardan almıştır. Bilinen ilk hocası Hayreddin Efendi’dir. Evliya Çelebi’ye göre Trabzon’da iken sütkardeşi Kadı Ömer Efendi’nin oğlu Yahya ile birlikte bir Rum’dan kuyumculuk öğrendi.
On yaşında sancağa çıkması gereken Süleyman, amcaları tarafından sürekli baskı altında tutulduğu için tayini gecikti. Babasının çabası sonucu dedesi II. Bayezid’in hükümdarlığında kendisine Kefe Sancağı verildi (1509). Annesi, hocası ve lalasıyla beraber Trabzon’dan Kefe’ye gitti. Buradaki süresince babasının taht için verdiği mücadelelere ve askeri hazırlıklara destek verdi. Babasının tahta çıkmasıyla birlikte cülusundan (yeni padişahın tahta çıkma töreni) hemen sonra İstanbul’a çağırıldı. Süleyman, babasının amcalarıyla olan mücadelesini muhafazasıyla görevlendirildiği başşehirden takip etti. Amcalarının saf dışı kalmasının ardından tahtın tek varisi olarak Manisa’ya gönderildi (1513).
Süleyman’ın Şehzade ve Padişahlık Dönemleri

Kanuni Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim tarafından büyük bir titizlikle yetiştirilen Süleyman, benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil görmüştü. Yedi yaşına geldiğinde tahsili için İstanbul’a dedesinin yanına gönderilmişti. Kara Kızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken diğer yandan savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu. 1509’da babasının Trabzon sancağına yakın Şebinkarahisar sancak beyliğine gönderildi. Birkaç ay sonra Yavuz Sultan Selim oğlu Süleyman için, babası İkinci Sultan Bayezid’den Bolu sancak beyliğini isteyip aldı. Süleyman İstanbul’a çok yakındı ancak amcası Sultan Ahmed yeğeninin Bolu’ya tayinine itiraz ederek yolladığı birlik ile Süleyman’ı babasının yanına geri gönderdi. Bunun üzerine Sultan Bayezid, torunu Süleyman’ı, Kırım’da Kefe Sancak Beyliğine tayin etti (1509). Süleyman, annesi ve kalabalık maiyeti ile birlikte Trabzon’dan gemiyle Kırım’a gelmiş ve sancağını teslim almıştır.
Sultan Süleyman, babasının 1520’deki vefatının ardından İstanbul’a gelerek tahta çıkmıştır. Babası için gömüldüğü yere Sultan Selim Camii’ni yaptırmıştır. Babasının sadrazamı olan Piri Mehmed Paşa’yı görevinde bırakmış, eski lalası Kasım’a vezirlik payesi vermiştir. İran ile yapılan ipek ticareti üzerindeki yasağı kaldırarak mallarına el konulan tacirlerin zararlarını karşılamıştır. Yükselişi hızlı olan Sultan Süleyman’ın üstesinden gelmesi elzem olan önemli dezavantajları vardı. İdareci elitlerin geniş bir kısmı tarafından tanınmıyordu, Harp sahasında herhangi bir kuvvete kumanda etmemiş ve idareci çevreler içinde kendi bölüğüne sahip değildi.

İlk adımda kendisini adil bir idareci olarak tanıttı. Sonrasında Osmanlı ordularını babasının görmezden geldiği hedeflere yönlendirdi. 1521’de Belgrad’ı Macarlardan aldı; 1522’de Hospitaler Şövalyelerinden Rodos’u zapt etti. 1526 yılında Mohaç Muharebesi’nde Macaristan Kralı II. Layoş’u yenerek Macaristan Krallığının çöküşünü başlattı. Sultan Süleyman İstanbul’a döndüğünde yakın arkadaşı İbrahim Paşa’yı teamül dışı bir hızla veziriazamı yaptı.
Sultan Süleyman, 1526’dan sonra Avrupa cephesinde Hasburg Kardeşler, Avusturya Arşidükü Ferdinand ve Kutsal Roma İmparator’u V. Charles gibi güçlü rakiplerle karşılaştı. Orta Avrupa’nın kontrolü için onlarla rekabet ederken 1529’da Viyana’yı alamadı. Dikkatini daha sonra Doğu’ya verdi. 1534 – 36’da Safevilere karşı yürütülen seferde, Bağdat’ta dahil olmak üzere geniş toprakları ele geçirdi, ancak Safevileri kesin olarak mağlup edemedi.
Sadece askeri alanda meydan okumuyor kendisini kuvvetli bir imparator olarak sunmanın yollarını arıyordu. 1532’de Alman Seferi denilen harekata girdi. Bu harekat tamamen karşı tarafa göz dağı verme ve cihan hakimiyeti imajını sergileme gayesi taşıyordu. Süleyman 1536’da veziriazamı, yakın arkadaşı, yoldaşı İbrahim Paşayı idam ettirmiştir. Padişah, başta damadı Rüstem ve hükümdarlığı idare etmesine yardımcı olacak başka işbirlikçiler bulmuştu.

Safeviler aleyhine geniş çaplı seferler, Doğu – Orta Avrupa’daki çatışmalar, Akdeniz’de daha güçlü bir donanma varlığı ve Hint Okyanusu’ndaki çarpışmalarla Osmanlı Askeri teşebbüsleri daha da ön plana çıkmıştı.
1540’larda yaşlılık baş gösteriyordu, oğlu Mehmed yirmi bir yaşında bulaşıcı bir hastalığa yenik düştü. Tahta çıktığı ilk yıllarında düşmanlarına boyun eğdirmeyi, Doğu ve Batı’yı adaletle idare etmeyi hayal etmişti. Ancak siyasi hayatı hüsranlarla doluydu, bu yüzden gittikçe öfkeli bir adam haline gelmişti. İsyan şüphesiyle oğlu Mustafa’nın infazını emretti. Birkaç yıl sonra da oğlu Şehzade Bayezid kendisine isyan etmiş ancak yenilmiştir. Bütün bunların yanında sağlığı da kötüleşmeye devam ediyordu. Çok sevdiği zevcesi Hürrem Sultan’ı kaybetti. Genişlettiği imparatorluk ve kurulmasına yardım ettiği bürokratik mekanizma aşırı genişlemeden zarar gördü.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Edebi Kişiliği

‘Işkı canum gibi saklarken olur halka ‘ayan
Ah bu gammazlık sır [ı] cümle şi’irümden çıkar
Kimse bilmezdi Muhibbi suz-ı ‘ışkumdan haber
Zahir eyler ‘aleme bu sırrı eş’arum komaz
Kanuni Sultan Süleyman, tarih kitaplarında hakkında sayfalarca, ciltlerce söz söylenen bir Osmanlı padişahıdır. Önemli tarihi kişiliğinin yanında yazdığı şiirlerle de adından övgüyle söz ettirmeyi başarmıştır. “Muhibbi” mahlası ile divanlar oluşturan güçlü ve üretken bir şairdi. Türkçe ve Farsça divanları bulunan (Muhteşem) Süleyman; aynı zamanda Türk edebiyatının en çok şiir yazan şairlerindendir. Türkçe divanı defalarca yayımlanan Muhibbi’nin 4100’ü aşan şiiri tespit edilmiştir. Ayrıca bir divan oluşturabilecek özellikte Farsça divanı vardır. Şiir sayısının çokluğunun yanında edebi anlamda güçlü bir şair olan Kanuni / Muhibbi’nin geniş bir coğrafyada takipçisi ve okuyucusu mevcuttur. Şiirlerine bakıldığında kullandığı hayaller, dili kullanmadaki ustalığı gibi unsurlar ona divan şiiri tarihi içinde önemli bir yer kazandırmış, bazı beyit ve mısraları atasözü haline gelmiştir.
Hacimli Divan’ına bakıldığında Muhibbi genellikle lirik konularda şiirler yazmıştır. Bunun yanında hamasi duygular, mutasavvıfane söyleşiler gibi farklı konulara yer verdiği şiirleri de görülmektedir. Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait kelimeleri şiirlerinde kullanan Muhibbi, oldukça sade bir dil kullanmıştır. Yaşadığı dönemde ve sonraki devirlerde pek çok tezkire ve tarihi kaynak ondan övgüyle bahseder.
Sultan Süleyman’ın bu denli güçlü ve üretken bir şair olması yetiştirilme tarzı ile açıklanabilir. Şehzadeler dört yaşından itibaren özel hocalar nezaretinde dini, ilmi birçok ders almakta, Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, Rumca, Sırpça, hatta Çağatay Türkçesi gibi dil ve lehçelerden birkaçını öğrenmek zorundaydılar. Müzik ve şiir güzel sanatlar içerisinde en çok önem verilen alanlardı. Kanuni tıpkı babası Yavuz gibi her çeşit şiirden anlıyor, âlim ve şairlere büyük saygı ve itibar gösteriyordu. Ve yine babası gibi kuyumculuğa meraklı olan Kanuni bu konuda o kadar ustadır ki, İtalyan kuyumculuk sanatının örneklerini tanıyacak ve uygulayacak kadar mükemmeldir.
Muhibbi Divanı’nda 2799 gazel, 1 elifname, 1 terci-i bend, 18 muhammes, 30 murabba, 5 nazım şekli parçası, 51 dörtlük, 217 beyit bulunmaktadır. Muhibbi’nin Türkçe Divanı 1987’de, Farsça Divanı da tercümesiyle beraber 1995’te basılmıştır.

Muhteşem Sultan’ın Vefatı
Kanuni Sultan Süleyman, on üçüncü ve son seferini Zigetvar’a düzenlediği sırada 7 Eylül 1566’da vefat etti. Son on beş yıldır yakasını bırakmayan hastalıkları biraz yatışıp kendisini iyi hissedince 1 Mayıs 1566’da zigetvar Seferi için başkentten ayrıldı. Padişah hedefine vardığında hastalığı ve yaşından dolayı bitkin düşmüştü. 6-7 Eylül 1566 gecesi, kale Osmanlı kuvvetlerinin eline geçmeden hemen önce sağlık sebepleri nedeniyle vefat etti. Cenazesi korunaklı bir şekilde kaldığı çadırın altına gömüldü. Ordu kampında kargaşa çıkmaması için askerlere padişahın ölüm haberi verilmedi, sadece küçük bir sırdaş grubuyla paylaşıldı. Padişah’ın adına fermanlar çıkarılmış, hekimler çadırına giderek tedavisinin devam ettiği görüntüsü verilmeye devam edilmiş ve bu sırada veliaht olan oğlu Selim’e ulaklar gönderilmişti.
Vefatının askerlere bildirilmesinin ardından cenazesi, dört yüz muhafızın nezaretinde İstanbul’a getirildi. Süleymaniye Camii’nde beş yüz müezzin ile birlikte cenaze namazı kılındı. Eşi Hürrem Sultan’ın türbesinin yanına defnedildi.
Kaynakça
- Oxford University Press. “Kanuni Sultan Süleyman”. worldhistory. 27.02.2023. Erişim: 03.06.2024
- Emecen, Feridun. “Süleyman I”. islamansiklopedisi. Erişim: 03.06.2024
- Dr. Öğr. Üyesi Durmaz, Gülay. “Muhibbi”. teis.yesevi. 10.11.2013. Erişim: 04.06.2024
- Yavuz, Ahmet. Kanuni Sultan Süleyman Sempozyumu Kitabı. Bursa. Kanuni Derneği. 2018
- Dadaş, Cihan. “Muhibbi Bibliyografyası”. Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi. 2018.