Sanatın en yakın arkadaşı algılarımız, ebeveyni toplum ve sanatçıdır. Sanat yaratıldığı andan itibaren ya bir şeyleri anlatmaya çalışır ya da sizin onu anlamanız için tüm hünerleriyle izlenime açık bir şekilde bekler. Bizlerin belki de birçok kez gördüğü eserleri: “Bir de şöyle bakınız.” dercesine bu muhteşem eser, muhteşem olmayanı yani genel yargılara ters düşeni, çirkini yeniden yorumluyor. Aslında bize çok çirkin gelen başka olgularla donatılmış nice insana paha biçilmez geliyor. Bizim bakarken korktuğumuz, iğrendiğimiz bir eser başka bir kimsede kahkahalara, mutluluğa neden olabiliyor. Çirkinlik belki de binlerce tanıma sahiptir. Güzellik ise hiç de tek bir kalıba uyan şeylerin yaratısı değildir. Ön yargılı olduğunuzu, empati kurarak yok etmek ve üstelik bunu sanat aracılığıyla yapmak istiyorsanız Umberto Eco’nun Çirkinliğin Tarihi eseri gerçekten sizin başucu kitabınız olmaya adaydır.
Kitap birçok bölümden oluşuyor ve alıntıları çokça içeriyor. Gerek yazılı eserlerden alınan metinler vasıtasıyla konunun ilgisinin uyumu olsun; gerekse de tablolar hakkında yapılan yorumlar olsun, aydınlatıcı ve merak uyandırıcı bir dile sahip. Her bölümü kitabın geniş kapsamından dolayı ele almak mümkün olmadığı için bir tema seçmeye karar verdim. O halde ilginizi çekeceğini düşündüğüm “tekinsiz” başlıklı bölümden yaptığım alıntıları sizlerle buluşturacağım.
“Çirkinliğin tarihi, bizim durumsal dediğimiz çirkinlik formundan uzak duramaz. Kendinizi tanıdık bir odada bulduğumuzu hayal edelim; masada duran hoş bir lamba var, birden o lamba yukarı doğru hareket etmeye başlıyor. Lamba, masa ve oda hâlâ aynı, hiçbiri çirkin bir görünüm kazanmadı, ama durum rahatsız edici ve açıklanamaz olmaya başladı. Durum kişiliğimize göre endişe verici ya da korkutucu olmaya başladı. Bu hayaletler ve diğer doğaüstü olaylarla ilgili öykülerin temel prensibidir, yani normalde öyle olmaması gereken şeylerle korkutuluruz.” (Eco:311sy)
Edward Hopper, ” Demiryolu Kenarındaki Ev” resmi,1925. New York Modern Sanat Müzesi
Balthus, ” Oda ” resmi.1952-54 Özel Koleksiyon
Heinrich Füssli, “Çılgın Kate” 1806-1807, Frankfurt Gothe Müzesi
Gustave Dore çizimiyle Charles Perrault’un masallarından bir ilüstrasyon.
Bomarzo Monster Park, İtalya
Algernon Blackwood, Boş Ev
“Bazı evler, bazı insanlar gibi şeytani yönlerini bir şekilde belli eder.[…]Sinsice ayak parmaklarının ucunda, kepenksiz pencereden geldiği fark edilmesin diye mumu kapatarak yürür. İlk önce büyük yemek odasına gittiler. Görülecek hiçbir mobilya yoktu. Çıplak duvarlar, çirkin şömine rafları ve boş ocak onların açıkça görebildikleriydi. Onlara göre sanki her şey onların davetsiz gelişlerine kızmıştı, onları saklı gözlerle izliyorlardı. Fısıltılar onları takip etti, gölgeler sessizce sağa sola uçuştu, arkalarında bazı şeyler bekliyordu, her an onlara zarar vermek için fırsat kollayan.[…]”(Eco:330sy)
Bram Stoker, Dracula
“Yüzü güçlü–çok güçlü-bir kartal gibiydi; ince burnunda yüksek bir kemer, tuhaf bir şekilde kemerli burun delikleri vardı; alnı azametle kubbeleniyordu ve şakaklarındaki saçlar seyrekti; ama başka yerlerde boldu. Kaşları gürdü, burnunun üzerinde neredeyse bir araya geliyorlardı ve kendi gürlükleri ile kıvrılıyor gibiydiler. Ağzı ağır bıyığının altından görebildiğim kadarıyla kararlı ve zalim görünüşlüydü; tuhaf bir şekilde keskin dişleri vardı, bunlar dudaklarının üzerine çıkıntı yapıyordu.[…]”(Eco:326sy)
Kaynak: Eco, Umberto , (2009). Çirkinliğin Tarihi, İstanbul:Doğan Kitap, 2009.