“Ölenleri İstanbul’a kolera diye yazarsan ‘salgın’ olur, konsoloslar elçiler karışır; ‘yaz ishali’ diye yazarsan unutulur, kimse bir şey fark etmez”
Veba Geceleri; Nobel ödüllü dünyaca ünlü Türk yazar Orhan Pamuk’un yayınlanmış en son romanı.
Yazar bu kitaptan ilk olarak YKY tarafından çıkartılan Kitap-lık isimli dergide bahsetmişti. 30 yıldan fazla bir süredir kafasında kurguladığını ve araştırmalar yaptığını ifade etmişti. Orhan Pamuk 4 yıldır üzerinde çalıştığı romanını geçtiğimiz ay biz okuyucularıyla buluşturdu.
Covid-19’un Gölgesi Altında Veba Gecelerini Okumak
Günümüz koşullarına Covid-19 salgınına oldukça benzer yanları bulunan bir hastalığı ve karantina sürecini ele alan kitap Osmanlı ile günümüz Türkiyesi arasında bir zaman yolculuğu yarattı. Bu benzerlikler kitaba olan ilgiyi daha da artırarak tarihin tekerrürünü gözler önüne serdi.
Veba Geceleri 1900 ve 1901 yıllarında Rodos civarlarındaki hayali bir Osmanlı ada vilayetinde geçiyor. Dönem II. Abdülhamid dönemi fakat kalan her şey aslında başarılı bir kurgudan ibaret. Kurgu bir ada vilayeti olan bu yerde 1894 yılında başlayan ve Hindistan ile Çin’den uzanan bir veba salgını konu ediliyor. Salgının başlaması ile birlikte çocuklar, kadınlar ve bütün bir halkın Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıf ve güçsüz bir döneminde yaşananları ele alarak anlatıyor. Roman karakterleri arasında Osmanlı’nın en ünlü karantina doktoru olan Vali Sami Paşa, Hanım Sultan ve Subay karakterleri gibi isimler.
113 Mektup
Abdülhamid’in yeğeni Pakize Sultan’ın torunu Mina Mingerli’den 1900’lu yıllarda, Hatice Sultan’a yazmış olduğu 113 adet mektubun içeriklerinin derlenmesiyle oluşturuyor kitap.
Yazarın muhalif görüşü ve Osmanlı Devleti’nin en güçlü dönemlerini değil çöküş dönemini konu alması da akıllardaki Orhan Pamuk’u destekler nitelikte.
Minger Adası

Merkez şehir ve kırsal hayat arasındaki farklılıkları hastalık ve beraberindeki sorunları edebi bir üslupla anlatıyor. Olayların Ege’de geçtiği hayali adanın adı ise Minger Adası. Ada bütünüyle okuyucuyu kendine çeken ve hatta gitme arzusu uyandıran bir betimlemeyle bizlere aktarılıyor. Ada, Osmanlıdaki gibi Müslüman, Ortodoks ve diğer din ve etnik unsurlardan karakterleri barındıran bir yapıda. Kitapta gizli bir karakter olarak var olan Minger Adası, Pamuk’un Veba Geceleri’nde adeta yaşayan, konuşabilen, hisleri olan bir mekan olarak karşımıza çıkıyor. Kendine özgülüğü, komşusu olan Girit ve Rodos’a göre geri planda kalmışlığı, halkın keskin farklılıklar taşıyor olması adanın karakterini derinleştiriyor. Bu bilgiler ışığında Minger Adası’na biz de iki farklı gemi seferi ile konuk olabiliyor ve oradaki yerliler ve asilzadeler ile birlikte vebadan kırılmaya başlayan fakat bunu inkar eden adanın yaşantısında kendimizi buluyoruz.
Veba Geceleri: Yaşamaya Çabalamak
Kitabı okurken hayatta kalma mücadelesi veren insanlar, yaşanan sıkıntılar bireyde ciddi manada bir karamsarlık duygusu yaratıyor. Yaşamış olduğumuz süreç de buna etken olabilir diye düşünüyoruz.
Genel manada bir yorumda bulunmak gerekirse geçmiş dönemi ele alan yanları olsa da günümüze çok fazla sayıda göz kırpan terimler ve betimlemeler biraz gerçekçiliğe ket vuruyor. Yazarın eserlerine karşı her zaman büyük bir ilgi ile yaklaşan bir yapıda olsak da bu romanda bazı şeylerin yavan olduğunu söylemek mümkün. Pek tabii okumuş olmak benzer bir yaşantıyı ve süreci geçmişte tecrübe etmiş bir neslin mücadelesini okumak bile oldukça güzel bir deneyimdi. Evde geçirilen şu karantina günlerinde kesinlikle okunması gereken bir eser olacağına inanıyoruz.
“İtalyanca “kırk gün” anlamına gelen karantinanın mantığı, hastalığı başkalarına bulaştırmamak için hastaları tecrit etmekti. Yüzyıllar boyunca Akdeniz ve Avrupa’daki çeşit çeşit salgın tecrübesiyle kırk gün iki haftaya, daha sonra hastalık ve salgın cinsine ve yerine göre daha da kısa sürelere inmişti.”
Kolağası Kâmil
Tabi, olumlu yanları dışında kolağasının bir anda ön plana çıkması, hızlı bir yükseliş ile kurtarıcılık vazifesine bürünmesi; çok fazla oldu bittiye gelen anlardı. Zaten kitabın en çok göze çarpan detaylarından biri de bazı önemli karakterlerin ve olayların, daha basit karakter ve olaylara göre daha az derinliğinin olması.
Ve kitaptan bir alıntı ile sonlandırıyoruz;
“Ölüyorlardı ve ne yazık ki aralarında birlik olup ölüme karşı savaşacak bir ruh bile oluşturamamışlardı.”
Bu kitap Genel Yayın Yönetmenlerimiz Nazlı Yaren Atabey ve İlkan Balkan tarafından birlikte incelenmiştir.