Volcanus; Roma söylencelerinde ateşin, volkanların ve demircilik sanatının tanrısı olarak bilinir. Gücüyle hem ateşin yıkıcılığını hem de verimliliğini simgeler. Efsanelerdeki yeri ve etkisi, onu mitolojik olarak ve tarihi bir figür olarak ilgi çekici kılar. Bu yazımızda, Volcanus’un neden önemli olduğunu sizlere açıklamaya çalıştık.
Volcanus’un Söylencedeki Yeri

Volcanus; Roma‘nın en eski tanrılarından biri olarak ateşin, volkanların ve demir işçiliğinin kutsal koruyucusu olarak anılır. Ancak demirciliğiyle tanınmadan çok önce, ateşin tanrısı olarak saygı görüyordu. Adını taşıdığı volkanlarla derin bir bağı olan bu efsanevi figürün, Etna yanardağının eteklerinde yer alan bir mağarada gizli bir ocağı bulunduğu söylenir. Volcanus, volkanik lavların sembolü olarak da kabul edilirdi. Ateşin ve volkanların tanrısı olarak hem yıkımın hem de bereketin temsilcisiydi. Bereket vurgusu, Romalıların ateşi hayat verici ve kutsal olarak görmelerinden kaynaklanır; kentin sürekliliğinin, bu ateşin sönmeden yanmasında yattığına inanırlardı. Bu kutsal ateşi korumak için evin ve ocağın tanrıçası Vesta‘nın rahibelerinden oluşan özel bir topluluk da bulunuyordu. Vesta ve Volcanus’un ateşi, hem metalürjik ve ev/ocak ateşini hem de yıkıcı gücün zıttı olarak medeniyetin ateşini de simgeliyordu. Birbirleriyle eş tutulmaları; bir aşk ilişkisinden ziyade, iki tanrı arasındaki güç uyumunu yansıtıyordu.
Romalılar; ilkbaharın ve bitkilerin büyümesinin tanrıçası olan Maia‘yı, (bazen yeryüzü tanrıçası Terra olarak da geçer) Volcanus’un eşi olarak görüyorlardı. Bu birliktelik, ateşin verimli doğasını simgelerken Volcanus’un doğanın gücünü temsil eden tanrılar arasında önemli bir yer edindiğini ortaya koyar. Maia ile olan ilişkisini düşündüğümde, kaçınılmaz olarak şu sonuca varıyorum: Baş tanrı ünvanı Iuppiter ve Iuno‘ya verilmeden önce, Vesta ya da bahar tanrıçası Maia ile birlikte, Roma’ya baş tanrılar olarak hükmettiler ve zamanla Yunanlaşan tanrı topluluğuna yerlerini bırakmadan önce, kutsal ateşin temsilcileri oldular.

Aşk, güzellik, tutku ve doğurganlığın tanrıçası Venus ile olan evliliği; Volcanus’un en dikkat çekici ilişkilerinden biridir. Bu hikaye, mecburiyetin ve ihanetin gölgesinde filizlenir: Iuppiter; Volcanus’un göklere, diğer on iki tanrının yanına dönüşünün şerefine ne arzuladığını sorar. Ateş tanrısı, çekinerek Venus’ü istediğini ifade eder; ancak bu isteğin gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceğinden endişe duyar. Nasıl mümkün olabilir ki diye düşünür; tanrıça, güzelliğin en yüce belirtisidir. Iuppiter, kurnazca isteğini kabul eder ve ikiliyi evlendirir. Fakat Venus, bu birliğe karşı derin bir isteksizlik duyar ve Volcanus’un görünüşüne karşı tiksinti besler. Venus, sevgilisi savaş tanrısı Mars‘a yakınsa da bu durumu değiştiremez; ikisi, kocasından gizlice buluşurlar. Bir gün, zaten her şeyin farkında olan Volcanus; onların yatakta olduğu bir sırada, ustalıkla ördüğü demir bir ağı üzerlerine atarak ikisini hapseder. Ardından, tüm tanrıları çağırarak alaycı bir tavırla hapsedilenleri gösterir. Fakat asıl alay edilen kendisidir; bunu fark etse de kimseye hissettirmemek için çaba gösterir.
En azından hep böyle okuduk ve gördük, değil mi? Her türlü aşkı temsili olan bir tanrıça, nasıl olur da bir topal bacaktan korkup tiksinir? Onun varoluşu, çirkinlikte bile güzelliği bulmakla ilgili değil midir? Volcanus, yaptığı işlerin zarafetiyle tanınır; onun elinden çıkan her zırh ve her silah, evrenin en mükemmel ürünleridir. Zamanını, gücünü ve emeklerini böylesi sanata adayan birine, Venus gibi bir tanrıça nasıl olur da duyarsız kalabilir? Roma’da kaleme alınan her efsanede, Volcanus’un hem heybetine hem de derin naifliğine tanıklık ederiz. Yunan karşıtı ile kıyaslandığında, ne görünüş ne de davranış bakımından küçümsenmeyecek bir figürdür. Asla çarpık veya kaba saba biri değildir.
“Venus duraksayan eşinin boynuna, tatlı, yumuşak bir kucaklayışla sardı onu. Kavradı birden
bildiği bir ateş Tanrıyı; iliklerine dek işledi hep bastıran bir sıcaklık, aktı durdu ağırlaşmış kemiklerinden tüm: Nasıl gün olup gürlerse gök, kıpkızıl ışığıyla bulutlan yırta yırta dolanırsa şimşek, tıpkı öyleydi. Dolaplarından mutluydu eşi, güzelliğinin bilincinde. Tanrı baba o zaman tuzağına yenilerek hiç değişmeyen aşkın, şöyle dedi: “Neden gerekçeler arıyorsun çok uzaklardan? Yitirdin mi, Tanrıça, bana olan güvenini?”
“…Böyle dedi arkadan
kucakladı istekli eşini, girdi koynuna,
bedenine yayılacak sakin uyku diledi.”(Verg. Aen. 8.390)
Ateşin Bereketi: Volcanus’un Çocukları

Volcanus; kahramanlara, krallara ve canavarlara babalık eden bir figürdür. Roma’nın kuruluşundan çok önce yaşadığı rivayet edilen Cacus; babası Volcanus’un ateşini, miras alan bir canavar olarak tasvir edilir. Volcanus’un görülmeyen vahşiliğinin simgesi olan Cacus, korkunç bir yüzle ve alevler saçan bir ağıza sahiptir; insanlara dehşet saçmasıyla tanınır.
Ateşle ilgili mucizeler yaratan bereketli bir tanrı olarak da görülüyordu. Roma’nın beşinci kralı ve Etrüsk kökenli Tarquinibus Priscus‘un eşi Tanaquil, Ocresia adlı kölesinin ateşin küllerinden ilahi bir çocuk doğurmasını sağlar. Ovidius‘tan okuduğumuz bu efsanede Ocresia; yanan alevlere şarap döker, sönen ateşin küllerinden ise bir fallus (Lat. phallus) belirir. Bu fallusun üzerine oturur ve Volcanus’un külleri ile birleşir. Bu birleşmenin sonucu olarak Roma’nın altıncı kralı olan Servius Tullius‘a hamile kalır.
Volcanus’u, Venus ve Mars ile birlikte Latin soyuyla bağlantılı olarak görürüz. Venus; Aeneas’ın annesi olmasıyla, bu soyun başlangıcını temsil eder. Aeneas’ın, bir savaştan kaçıp yeni bir kent kurma hikayesini hepimiz biliriz. Onunla birlikte İtalya’ya gelenler arasında, ateş tanrısının oğlu Caeculus da bulunmaktadır. İtalya topraklarında, o dönem Praeneste olarak bilinen kentin kurucusu olacak olan Caeculus; tanrının bir ocak rahibesinden doğan oğludur. Muhtemelen bir Vesta rahibesinden doğan Caeculus, hem babasının hem de aile evinin ve devletin ocağını (ateşini) simgeleyen yarı-tanrı figürü oluşturuyordu.
Volcanalia Festivali

Volcanus’a tapınmak, tanrıça Vesta’da olduğu gibi Roma’da siyasal bir önem taşıyordu. Romulus ve Titus Tatius‘un, yeni kurulmuş olan Roma’yı birlikte yönettikleri dönemde bu tapınakta; iki kralın bir araya geldiği ve devlet işlerini karara bağlarladıkları aktarılır. Tatius’un, Vesta ile birlikte Volcanus’a da tapındığı ve bu tanrıları Roma’ya getirdiğinden bahsedilir.
Volcanus’un alevleri, yakıcılığıyla bilinir. Bu yüzden, tanrının gazabından korunmak amacıyla ona kurbanlar adamak için bir festival düzenlenirdi. Her yıl 23 Ağustos’ta gerçekleşen ve Volcanalia adıyla bilinen bu festivalin amacı; kavurucu sıcakların ve bu sıcakların yol açabileceği yangınları önlemek, ekinleri ve tahıl ambarlarını korumak için tanrıyı yatıştırmaktı. İnsan kurbanlar yerine, diri diri yakılmak üzere balıklar sunulurdu. Burada, ona atfedilen tarımsal rolü de görürüz. Ekinleri kuraklıktan ve sıcak hava dalgalarından koruyabilen bir tanrı olarak tasvir edilirdi. Volcanus, Mulciber (Tr. yumuşatan) ve Quietus (Tr. sakinleştiren) unvanlarıyla anılır; bu da onun alevlerin öfkesini yatıştırma rolünü vurgular. Volcanus’un tapınaklarının genellikle şehrin sınırlarında yer alırdı. Böylece, hırçın ateşin olası bir yangına yol açması önlenmiş oldu.
Volcanus’un Hephaistos’a Dönüşü

Volcanus’un ateşli doğası nedeniyle, Yunan demirci tanrısı Hephaistos ile ilişkilendirilmiş olması oldukça mümkündür. Hellenleşme süreciyle birlikte Volcanus; bir demirci tanrısına indirgenir, ateşin tanrısı olma özelliğini korusa da demirciliği ile daha fazla öne çıkar. Bu tanrı, ateşi kullanan demirciler gibi zanaatkârlara ilham verdi. Romalılar, onu ateşi gerektiren her işin koruyucusu olarak benimserlerdi. Demirciler, fırıncılar ve benzeri işçilerin hepsi Volcanus’a ait olarak kabul edilirdi. Tanrılar için silahlar, zırhlar ve mücevherler üreten figürün çirkin ve topal bir tanrı olarak tasvir edilmesi, efsanelerinin çoğunun Hephaistos’un hikâyeleriyle benzerlik göstermesi ve Volcanus’un Iuppiter ile Iuno’nun oğlu olarak yer alması; onun Yunan mitolojisinin bir yansıması olduğunu gösterir. Romalı Volcanus’un pek çok yüzü vardır:
“Aynı şekilde birçok da Vulcanus var: İlki Gök’ün (Lat. Caelus: gökyüzü, cennet; burada kişileştirilmiş hali kullanılır.) oğludur ve eski tarihçilerin Atina’nın koruyucusu saydıkları Apollo’yu Minerva bundan doğurmuştur. İkincisi, Nil’in oğludur; Mısırlılar bunu Phthas diye anar ve Mısır’ın koruyucusu sayarlar. Üçüncüsü, üçüncü Iuppiter ile Iuno’nun oğludur ve rivayete göre Lem- nos’taki demircilik işlerine öncülük etmiştir. Dördüncüsü, Menalius’un oğludur ve Vulcanus Adaları diye adlandırılan Sicilya yakınlarındaki adaların hâkimidir.” (Cic. Nat. D. 3.22)
Orijinal mitlerine göz attığımızda Volcanus’un, Iuppiter’in babası olarak anıldığına dair teoriler de bulunmaktadır. Hellen öncesi Roma dininde, Iuppiter’i yaratan isimsiz bir tanrıya dair teoriler vardır. Bu tanrının, Volcanus olabileceği teorisi de ortaya atılmıştır. Onu Hephaistos ile benzer bir çerçevede düşünmek, tanrının konumunu oldukça aşağıda değerlendirmek anlamına gelir.
Yunan efsanesi şu şekilde ilerler: Iuno, Iuppiter’e öfkelenerek tek başına bir çocuk doğurur. Tanrıçanın karnından çıkan bu bebek, çirkinliğiyle o kadar dikkati çeker ki annesi Iuno bile ondan nefret eder ve dayanamayarak onu gökyüzünden aşağı fırlatır. Alternatif bir versiyona göre ise, Iuno ve Iuppiter’in tartışması sonucunda annesinin yanında yer alan Volcanus, babası tarafından yeniden aşağı atılır; bu olay, onun topal kalmasına neden olur. Deforme olan görünümüne ısrarla dikkat çekmek, Hellen etkisinin bir sonucudur. Sevilmez, kaba saba ve kötü bir görünüşe sahiptir.
Ailesinin bile varlığından hoşlanmadığı bu tanrı; karanlığa kapanarak kendisini izole eder, onun varlığını yansıtan tek şey ocağının alevleridir. Yeteneklerini yalnızca silahlar, zırhlar ve takılar yaparak gösterir. Volcanus son derece yeteneklidir; kendisini değiştiremese bile, elinin değdiği metali güzelleştirir. Hephaistos hakkında okuduğumuzda, o da pantheonun (tanrıların tapınağı) dışında kalan bir tanrı olarak karşımıza çıkar; insanla tanrılar arasında bir yerde konumlanır. Cyclopslar ile beraber diğer tanrılardan uzakta, kendi ocağında çalışır ve zanaatını sergiler. Zamanla Volcanus da benzer bir tasvirle anılmaya başlandı. Ancak, Yunan tanrı Hephaistos ile genelde karşılaştırılmasının aksine, Volcanus’un gücü tamamen doğayla bağlantılıdır. Silahların ve demircilerin koruyucusu olması, onun ön plandaki özelliği değildir.
Kaynakça
Vergilius. Aeneas. çev. Türkan Uzel. Ankara: Öteki Yayınevi,1998.
Smith, William. Dictionary of Greek and Roman Biography and Mythology. Boston: Little, Brown, and Company, 1867.
Dumézil, Georges. Archaic Roman Religion: Vol I. çev. Philip Krapp. The Johns Hopkins University Press.
Marcus Tullius Cicero. Tanrıların Doğası. çev. Çiğdem Menzilcioğlu. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2012.
Ovidius. Fasti. çev. James G. Frazer. Loeb Classical Library. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1931.
Kapak Görseli: Wikimedia Commons.