Alfred Gough ve Miles Millar‘ın yaratıcısı olduğu dizinin yönetmen koltuğunda Tim Burton oturuyor. Tim Burton’ın varlığı, daha diziyi izlemeden seyirciyi gotik öğelerin beklediğinin habercisi gibi. Ne de olsa gotik sinema dendiğinde ilk akla gelen isimlerden sayılıyor.
Çarşamba Günü Doğanlar Dertli Olurlar
Dizi 23 Kasım Çarşamba günü Netflix kütüphanesine eklendi. Dizinin tam da çarşamba günü seyirciyle buluşmasının bir tesadüf olmadığını söyleyebiliriz. Annesi Wednesday’in adına karar verirken en sevdiği tekerlemenin bir dizesinden etkilendiğini belirtirken, bunun sekiz bölümlük dizinin bölüm isimlerine etki edeceğini tahmin edebilir miydi?
”Doğum günlerine karşı değilim. Ölümün buz gibi kollarına bir yıl daha yaklaştığımın işareti.”
Herkesin çarşamba günü doğduğunu düşündüğü Wednesday’in, 13. Cuma gibi eşsiz bir katliama adını veren bir günde doğması seyirciyi şaşırtır mı? Batı kültüründe uğursuz olarak kanıksanmış 13. Cumada doğmuş, ancak doğum gününün kutlanmasından haz etmiyor. Tıpkı diğer pek çok şeyden hoşlanmadığı gibi. Renklere alerjisi var, siyah ve belki biraz beyaz renk dışında herhangi bir renge tahammülü yok. Kahkaha atmak bir kenara, gülümsemek onun hücrelerinde yok. Özetle; kocaman kara bir kalbi var!
Her bölümün içeriğinde dert kelimesinin geçmesi de kelimelerle oynanan bir oyun gibi hissettiriyor.
Dizide; Wednesday rolünde Jenna Ortega yer alırken, seyirciyi Christina Ricci sürprizi karşılıyor. Ne de olsa orijinal filmdeki Wednesday rolüne hayat veren kişiydi. Ricci bu kez Marilyn Thornhill karakterine hayat veriyor. Nevermore Akademi’de ‘normal’ diye addedilen, örnek öğretmenlerden biri. Game of Thrones ve The Sandman dizileriyle ismini dünyaya tanıtan Gwendoline Christie, Nevermore’un Müdürü Weems olarak karşımıza çıkıyor. Catherine Zeta-Jones, Wednesday’in annesi Morticia Addams olurken; Luis Guzmán baba Gomez Addams olarak dizideki yerini alıyor. Fred Armisen de filmlerdeki en tuhaf karakter olan Fester Addams olarak karşımıza çıkıyor.
Dizide yer alan diğer oyuncularsa şöyle; Emma Myers, Hunter Doohan, Percy Hynes White, Isaac Ordonez, Joy Sunday, Jamie McShane, Riki Lindhome.
Ucubeler Arasında Ucube Olmak
Hikaye, Addams ailesi olarak ünlenen kült eserden yola çıkılarak yapılmış, ancak ana hikayedeki evin en zeki kişisi olan Wednesday karakterine odaklanıyor. Bunu dizinin adından da anlamak mümkün. Addams ailesi yine bildiğimiz Addams ailesi olarak karşımıza çıksa da, günümüzde geçen dizide, 2022’de olduğumuzu hatırlatan detaylara yer verilmiş. Normal ve Ucubeler olarak ayrılan insanların yaşadığı Wednesday evreninde, normallerin gittiği okullardan sürekli atılan, bir türlü dış dünyaya uyum sağlayamayan Wednesday’le 16 yaşında genç bir kız olarak tanışıyoruz.
Ailesinin de gittiği Nevermore Akademi’ye gitmesine karar verilen Wednesday’in bu okulda da okumak istemediğini görüyoruz. Bunun nedeninin, sırf annesiyle ortak bir geçmişe sahip olmamak olduğunu da sahneler ilerledikçe anlıyoruz. Wednesday, sadece normallerin arasında değil, ucubeler olarak nitelendirilen, kendisinin de aralarında olduğu kişilerle de yakınlık kuramıyor.
Soğuk yapısı, giyim tarzı, konuşmaları hikayedeki gotik unsuruna katkı sağlayan en büyük özellik diyebiliriz. Gotik demişken; Nevermore Akademi’nin iç dekorasyonu ağır gotik öğelerle donatılmış olmasına rağmen, dış mimarisinde yeterince gotik işlemeler görmemek enteresan sayılabilir. Gotik mimarinin geleneksel özelliklerinden sayılan küçük pencereler ve yer yer sivrilen bacalar görsek de, okulun mimarisi tam olarak gotik mimari sayılmaz. Gül şeklinde pencereler, yukarı doğru uzanan kuleler, uçan payandalarla sarmalanmış bir okul binası görmek görsel açısından daha keyifli olabilirdi.
Buna karşın dizinin çoğu sahnesi gotik sayılabilir. Gotik tasarımı en iyi kullanan yönetmenlerden olan Tim Burton, bugünün dünyasını yok saymayarak; aslında tüm bunları bir nevi birleştirici unsur olarak kullanmış. Hikaye Wednesday önderliğinde gençlere hitaben çekilmiş bir gotik-fantastik dizi olsa da, aslında alt metninde yatan fikir şu şekilde izah edilebilir: ”Farklılıklar güzeldir ve birleştiricidir. İnsan fiziksel olarak sıradanın ötesinde biri bile olsa, günün sonunda arkadaşlık, aile ve sevgi kavramları ortak noktada buluşturabilir.”
Jericho adlı kasabada yer alan Nevermore Akademi’ye başlayan Wednesday’i daha ilk günden heyecanlı anlar bekliyordur. Nevermore’un 1791’de ucube olarak adlandırılan her türlü yaratığın eğitilmesi için kurulduğunu öğreniyoruz. Her türlü canavara ev sahipliği yapan bu dışlanmışların okulunda, ayrıca çok bilinen dört ana grup yer alıyor: Dişliler, Tüylüler, Taş Kafalar ve Pullular. Dişliler vampirleri, Tüylüler kurt adamları, Taş Kafalar gorgonları, Pullular sirenleri temsil ediyor. Her okulda olduğu gibi popüler gruplar ve popüler insanlar mevcut. Her yerde olduğu gibi aşklar ve ayrılıklar arkadaşlıklara yön veriyor. Yani Nevermore da her liselinin gittiği okullar kadar sıradan dertleri olan gençlerle dolu, ancak onların normal insanlardan farklı yaradılışlı olmaları dışlanmaları için yeterli sebep olarak gösterilebilir.

Wednesday Anektodları
Wednesday’e göre: ”Sosyal medya insanı hayattan bezdiren, samimiyetsiz bir övgü çukurudur.”
Evet, kişiliğiyle tutarlı olarak Wednesday’in iletişimi hiç sevmediğini ve bunu elektronik aletlerden uzak durarak neticelendirdiğini söyleyebiliriz.
Wednesday bezgin, duyarsız, ruhsuz görünen tuhaf kişiliği dışında imgelem yeteneğine de sahip. Aslında anlatı ilerledikçe, Wednesday’in bezgin, duyarsız ve ruhsuz olmadığını anlıyoruz. O da herkes gibi içinde sevgi taşıyan biri, ama sadece bu zamana kadar ortaya çıkarma şansı olmamış. Yakınlık kurmayı beceremeyen kişiliği de onun bu davranışlarını desteklemiş.
”Ophelia, ailesinin delirttiği ve kendini öldüren karakterdi değil mi?”
Hamlet‘in Ophelia’sında bile en kötü kısımları hatırlatan, hayatın hep olumsuz tarafına tutunan, ölümü yaşama tercih eden tuhaflıkları sayesinde Wednesday, yine Wednesday aslında. Seyircinin onu benimseyip, kült konumuna getirmesi; sıradan olmayan karakteri ve kötümser bakış açısı sayesinde gerçekleşiyor diyebiliriz. İnsan hep sahip olmadığına hayranlık duyup, olmadığı kişilerin hayalini kuran bir varlık olduğu için, normal hayatta tanışsa nefret edeceği kişilikler gibi olmaya heves eder. Bu söylemin amacının Wednesday’i kötülemek değil, insanoğlunun ikiyüzlü doğasına açıklık getirmek olduğunu söyleyebiliriz.
Hikayenin akışında ataerkilliğe yapılan göndermeler, kadınların birlik olması gibi detaylar da ortaya keyifli diyaloglar çıkarıyor. Bir sahnede, ataerkillerin silahı olan centilmenlikten bahsederken, kendimizi Wednesday’in ne kadar zeki ve güçlü bir genç kadın olduğunu düşünürken buluyoruz.
Dünya her şeye rağmen katlanılması gereken bir yerken, pek çok sahnede Wednesday’in duygudan yoksun sivri diliyle lanetleniyoruz. Filtre kahveyi özsaygıdan yoksun, amaçsız insanların içtiğini düşünmesi, telefonu olan insanları teknolojinin kölesi olarak görmesi gibi detaylar, izleyicinin eğlenceli bulacağı zekice hazırlanmış detaylardan sayılabilir. Yine de örnek aldığı birilerin olduğunu bilmek onun adına iyi hissettiriyor. İtalyanca konuşmayı sırf Machiavelli‘nin ana dili olduğu için biliyor olması ve Edgar Allan Poe‘dan yaptığı alıntılar da, zihnimizde oluşan narsist kişiliğine ket vurmamızı sağlıyor.
”Duyduğunun hiçbirine, gördüğünün yarısına inan.”
Edgar Allan Poe’nun Nevermore’dan mezun olan en ünlü kişi olması detayı hikayeye tat katıyor. Gotik ve yalnız bir kuzgun olan yazarın hikayeye şekil vermese bile bir anlığına dahil olması, gerçek karakterlerin varlığıyla süslenen diziyi renklendiriyor. Poe’dan alıntılar yapmasına rağmen, yazarın alkol ve uyuşturucu sayesinde delirdiği detayından bahsetmeden edemiyor; çünkü Wednesday, Nevermore Akademi’de okumuş olmanın ıstırabından bahsetmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Bu sevdiği yazarı aşağılamak demek olsa bile.
”İki kez ölümden döndüm, babamın katil olabileceğini öğrendim, okulu yok edeceğime dair bir kehanetin varlığını öğrendim, vahşi bir canavar gizemli şekilde hayatımı kurtardı. Sanırım burayı seveceğim.”
Bu tarz karanlık cümleler The Addams Family evreninde kötülüğü temsil etmiyor. Bu onların doğalarını kabul ediş şekilleri. Her ne kadar karanlık ve kötü eylemleri takdir etseler de, bunun hayatlarının normali olduğunu kabul ediyoruz. Onlar gotik, karanlığı seçen; ama kötülük de yapmayan insanlar. Onların alametifarikaları; kötüyü iyi gibi gösterebilmek diyebiliriz.
”İnatçı, ısrarcı ve takıntılıyım. İyi yazarlar böyle olur. Seri katiller de! Ne olmuş yani?”

Dizide balo sahnesinde bir anda yukarıdan akmaya başlayan kan görünümlü kırmızı boyanın herkesi boyaması, akıllara Carrie filmini getiriyor. Dizi, Wednesday’in dökülen sıvının tadına bakıp:”Gerçek domuz kanı bile getirmemişler.” demesiyle de tarihin en ikonik korku filmi sahnelerinden birine gönderme yapmayı da ihmal etmiyor.
Thing, yani Şey karakteri; sadece dikişleri olan bir uzuvdan ibaretken, belki de hikayenin ana karakterlerinden biri olarak konumlanıyor. Thing’i sevmemek mümkün değil. Öyle ki, öldüğü düşünüldüğü bir anda, dizi boyunca Wednesday’in gözünden akan yaşlara ikinci kez şahit oluyoruz. İlkinin geçmişe dair anlattığı, evcil hayvanını öldürdüklerindeki ilk ağlaması olduğunu da belirtelim. Wednesday sevgisiz ve kalpsiz olduğunu iddia etse de hastanede yatan arkadaşını sürekli ziyaret etmesinden, ay ve güneş kadar farklı olduğu oda arkadaşının gitmesine içerlemesinden, Thing’in neredeyse ölüyor oluşundan anlıyoruz ki; ne kadar uğraşırsa uğraşsın onun da sevebilen bir kalbi var; rengi kara olmasına ve kendince bir yolla sevebilmesine rağmen. Aynı şekilde amcasını gördüğünde yüzünde dizi boyunca beliren ilk ve tek gerçek gülümsemeye de şahit oluyoruz.
”Sırlar zombilere benzer. Asla tamamen ölmezler.”
Dizinin kurgusu ve senaryosu klasik sinema öğelerini bir araya getiriyor. Hiçbir koşulda Hollywood klasik sinemasından şaşmayan senaryo sayesinde daha en başından kimlerin katil kimlerin iyi olduğunu tahmin edebiliyoruz. Her ana akım film/dizi örneğinde olduğu gibi, her şeyi yaptığı net şekilde işaret edilen kişi katil ya da canavar çıkmıyor. Diz, ters köşe yönlendirmeler yaparak hedef şaşırtıyor; ancak ana akımın klasik senaryo örgüsü zaten bu şekilde işlediği içini yapılan hedef şaşırtma aksine izleyiciyi asıl şüphe duyulmadan aralarında gezinen katile götürüyor. Elbette klasik sinemanın temeline çok hakim biri bu detayları fark edebilir, bunun dışında pek çok kişi için yine sürpriz içeren bir sezon finali izletmiş olmaları muhtemel diyebiliriz.
Wednesday’in hayat felsefesi: ”Ya öl, ya öldür!”
Wednesday dizisi, türün sevenlerini oldukça memnun edecek gibi görünüyor. 8. bölümün sonunda final yapmayıp, devamının geleceğinin sinyalini de vererek bir süreliğine aramızdan ayrılıyor; ancak dizinin aldığı tepkilerden ve izlenme süreleri dikkate alınırsa ikinci sezonuyla dönmesi kesin diyebiliriz. Zaten Wednesday’in hayat felsefesini düşünürsek; Netflix’e dizinin gelecek sezonunu çekmekten başka çare de bırakmıyor.