Woody Allen’ın En Sevdiği 10 Film

Editör:
Gaye Nur Karabay
spot_img

Woody Allen, 1935 yılında New York’ta orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 15-16 yaşlarına geldiğinde Amerika’da yaygın bir kültürün ürünü olarak şakalar yazmaya başladı. Şakaları beğenilip bazı köşe yazarlarınca satın alındı. Yazdıklarını arkadaşlarının görmesinden çekindiği için gerçek adı olan “Allen Stewart Konigsberg” ismini “Woody Allen” olarak değiştirdi. Şaka yazarlığından para kazandıktan sonra stand-up yapmaya başladı. Başlarda çekingenliği sebebiyle zorlandığı şovları dikkat çekti ve senaryo yazması için teklif aldı. “What’s New Pussycat?” senaryosu yapımcılar tarafından değişikliklere uğratıldı ve Allen için başarısız olarak nitelendirdiği bir film ortaya çıktı. Bu deneyimden sonra, kendisi çekmediği sürece senaryo yazmamaya karar verdi. Woody Allen kariyeri boyunca “Manhattan” (1979), “Hannah and Her Sisters” (1986), “Crimes and Misdemeanors” (1989) ve “Midnight in Paris” (2011) gibi filmlerle başarı kazandı. 1978’de “Annie Hall” filmiyle Star Wars’un da aday olduğu listeden sıyrılarak En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dallarında Oscar ödülleri kazandı.

Woody Allen Reddit

Yönetmen, senarist, aktör, komedyen ve müzisyen sıfatlarıyla tanıdığımız Woody Allen’ın en sevdiği 10 filmden oluşan güzel bir seçki hazırladık. Keyifli okumalar. 

10. Amarcord (1973) 

Maria Antonietta Beluzzi The Critterion Channel

Yönetmen: Federico Fellini
IMDb puanı: 7.8

Federico Fellini‘nin 1973 yapımı “Amarcord,” yönetmenin doğduğu şehir olan Rimini’deki çocukluk anılarına dayanan yarı-otobiyografik bir filmdir. “Amarcord” İtalyanca’da “anımsıyorum” anlamına gelir ve Fellini’nin kendi gençliğini mizahi, nostaljik ve grotesk bir biçimde anlattığı bir yapımdır. Küçük bir İtalyan kasabasının hayatını ve halkın günlük yaşamlarını mizahi ve grotesk bir dille anlatan filmde, Titta karakterinin bakış açısı öne çıkar. Titta, Fellini’nin ergenlik dönemine, aile ilişkilerine, arkadaşlıklarına ve ilk aşk deneyimlerine ayna tutar. Kasabanın geçit töreni ile başlayan filmde, Titta ve arkadaşlarının okul hayatı, gençlik dönemleri önemli bir yer tutar. Titta’nın ailesiyle çatışmaları, kasabanın günlük rutinleri, festivalleri ve dönemin siyasi ortamı başarıyla işlenmiştir. Fellini’nin hicivli, özgün anlatısı, filmin renkli karakterleri ve sıra dışı olaylarıyla birleşince ortaya eşsiz bir atmosfer çıkar. 

9. La Grande Illusion (1937) 

Teğmen Marechal esir kampı Senses of Cinema

Yönetmen: Jean Renoir
IMDb puanı: 8.1

Jean Renoir‘in yönettiği “La Grande Illusion” (1937), Birinci Dünya Savaşı sırasında geçen, savaşın anlamsızlığını ve sınıf farklılıklarını ele alan bir Fransız drama filmidir. Film, savaşın trajedisini ve insanlık dramını derinlemesine işlerken, Renoir’in ustalıklı yönetimi ve güçlü oyunculuk performansları, filmi sinema tarihinde önemli bir yere taşır. “La Grande Illusion,” savaşın ve sınıf ayrımının ötesinde, insanlık ve dostluk temalarını evrensel bir dille anlatır.   

Film, Fransız Hava Kuvvetleri Teğmenleri Marechal ve Boeldieu’nun keşif yaptıkları Fransız uçağının düşmesiyle başlar. İkili, Alman subaylar tarafından sorgulandıktan sonra esir kampına gönderilir ve orada diğer Fransız esirlerle tanışırlar. Esirlerle arkadaş olduktan sonra kaçma planlarına dahil olup tünel kazmaya başlarlar. Film, savaşın getirdiği insan ilişkilerini, sınıf farklılıklarını ve dostluk temasını işler. Boeldieu ve Von Rauffenstein’ın dostluğu, aristokrasiye bağlılıklarını ve savaşın anlamsızlığını gösterirken, Marechal ve Rosenthal’ın dostluğu sınıf farklarının ötesinde insan olmanın önemini vurgular. 

8. Le Charme Discret De La Bourgeoisie (1972) 

Alice Senechal Florence Simone Thevenot Le Blog Du Cinema

Yönetmen: Luis Bunuel
IMDb puanı: 7.8

Luis Bunuel’in yönettiği “Le Charme Discret de la Bourgeoisie,” 1972 yılında yayınlanmış ve toplumsal eleştirileriyle öne çıkan bir komedi/drama filmidir. Bunuel, burjuva sınıfının ikiyüzlülüğünü ve toplumsal normların anlamsızlığını hicivli bir üslupla işler. Film, bir grup burjuva arkadaşın sürekli olarak bir araya gelip yemek yemeye çalışmasını ancak her seferinde çeşitli tuhaf engellerle karşılaşmalarını konu alır. Bu hedefe ulaşamama döngüsü, rüya temasıyla birleşerek absürd bir atmosfer yaratır. 

İlk olarak Henri ve Simone Senechal‘in evinde organize edilen yemek, ev sahiplerinin durumu yanlış anlaması üzerine ertelenir. Sonrasında restoranda buluşmaya karar veren grup, orada da bir engelle karşılaşır ve bu sarmal her yemek organizasyonunda devam eder. Özellikle restoran sahnelerinde burjuvanın sınıf ayrımındaki rolü başarılı şekilde yansıtılır. Rüyalar ve gerçekliğin iç içe geçmesi, karakterlerin başına gelen sürreal olaylarla izleyiciyi bu absürd atmosferin içine çeker. Film, sınıf ayrımı ve burjuvanın ikiyüzlülüğünü anlatırken,hem sinema tarihinin hem de Bunuel’in filmografisinin vazgeçilmezi olmuştur. 

7. 8½ (1963) 

Guido Anselmi Talk Film Society

Yönetmen: Federico Fellini
IMDb puanı:8.0

Listemize yine Federico Fellini’yle ve yine kendi hayatını yansıttığı bir filmle devam ediyoruz. 8½ (Otto e Mezzo), 1963 yılında yayınlanmış, otobiyografik ögeler taşıyan bir İtalyan sanat filmidir. Film, bir yönetmenin yaratıcı blokaj ve kişisel krizler yaşadığı bir dönemi konu alır. 

Ünlü İtalyan film yönetmeni Guido Anselmi, yeni bir proje üstüne çalışmaktadır. Bu süreçte yaratıcılığında bir tıkanıklık yaşayan ve filmi nasıl çekeceğini bilemeyen yönetmenin hayalleri, içsel çatışmaları, geçmişi ve ilişkileri film aracılığıyla keşfedilir.  

“8½”, yaratıcı süreç, kişisel krizler, içsel çatışmalar ve insan ilişkileri üzerine derinlemesine bir inceleme sunar. Film, gerçeklik ve hayal dünyası arasında gidip gelen anlatımıyla izleyiciye Fellini’nin karmaşık zihnini ve yaratıcı sürecini yansıtır. Aynı zamanda, yönetmenin otobiyografik ögeler taşıyan bu eseri, sinema dünyasında yaratıcı tıkanıklık ve sanatçının kendini keşfetme süreci üzerine önemli bir eser olarak kabul edilir. 

6. The 400 Blows (1959) 

Antoine Doniel ve arkadaşı Into Film

Yönetmen: François Truffaut
IMDb puanı: 8.1

“The 400 Blows” (Les Quatre Cents Coups), François Truffaut tarafından 1959’da yönetilen Fransız Yeni Dalga sinemasının önemli bir eseridir. Film, Paris’te yaşayan 13 yaşındaki Antoine Doinel‘in hikayesini anlatır. Sorunlu bir çocukluk geçiren Antoine’nin aile ilişkileri ve okul hayatı onu zorlar. İlgisiz annesi ve üvey babasıyla yaşadığı evdeki huzursuzluktan kaçmak ve özgür olmak ister. Evde ve okulda dışlanmış hisseden Antoine, küçük suçlar işlemeye başlayınca film, izleyiciyi düşünmeye ve sorgulamaya sevk eder. 

Film, bir çocuğun toplumda yer bulma çabasını ve özgürlük arayışını işler. Antoine’ın yaşadığı baskı, dışlanmışlık ve özgürlük arayışı, dönemin toplumsal eleştirisini yapar ve yönetmenin kendi çocukluk deneyimlerinden izler sunar. 

Film, Fransız Yeni Dalga akımının karakteristik özelliklerini taşır: Düşük bütçeli yapım, doğal ışık kullanımı, amatör oyuncular ve sokak çekimleri. Truffaut, bu filmle sinema dünyasında büyük bir etki yaratmış ve sinema tarihine unutulmaz bir eser kazandırmıştır. 

5. Citizen Kane (1941) 

Charles Foster KaneNormandie Images

Yönetmen: Orson Welles
IMDb puanı: 8.3

“Citizen Kane,” Orson Welles tarafından yönetilen ve 1941’de yayımlanan sürükleyici bir Amerikan filmidir. Film, gazete imparatoru Charles Foster Kane‘in hayatını ve mirasını araştıran bir gazetecinin hikayesini anlatır. Kane’in ölürken söylediği son sözü “Rosebud” kelimesinin anlamını çözmeye çalışan gazeteci, Kane’in karmaşık ve trajik yaşamının derinliklerine iner. Film, yenilikçi sinematografisi, derin odak kullanımı ve kurgu teknikleriyle sinema tarihine damgasını vurmuştur. Welles’in bu filmde hem başrolü oynayıp hem de filmi yönetmesi onun eşsiz yeteneğini kanıtlar niteliktedir. “Citizen Kane,” sıklıkla tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak anılır ve modern sinema üzerindeki etkisi büyüktür. Hikaye anlatımı, karakter derinliği ve görsel tarzı, onu sinema tarihinde önemli bir eser haline getirir. 

4. Ladri Di Biciclette (1948) 

Antonio Ricci ve Bruno George Eastman Museum

Yönetmen: Vittorio De Sica
IMDb puanı: 8.3

“Ladri di Biciclette” 1948 yılında Vittorio De Sica tarafından yönetilen ve İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilen bir filmdir. Film, işsiz bir adam olan Antonio‘nun umut ve çaresizlik dolu hikayesini anlatır. Antonio, ailesini geçindirebilmek için bir iş bulur, ancak işe gidebilmesi için gerekli olan bisikleti çalınır. Antonio, oğlu Bruno ile birlikte çalınan bisikleti bulmaya çalışır ve bu süreçte yoksulluk, çaresizlik ve insan onuru gibi temalara değinilir. Film, amatör oyuncular kullanarak gerçekçi ve duygusal bir anlatım sunar. “Bisiklet Hırsızları,” hem güçlü sosyal mesajları hem de sade ve etkileyici anlatımıyla dünya sinemasında kalıcı bir etki bırakmıştır. Film, birçok uluslararası ödül kazanmış ve sinema tarihinde klasikler arasında yerini almıştır. 

3. Paths Of Glory (1957) 

Col Dax Flickr

Yönetmen: Stanley Kubrick
IMDb puanı: 8.4

“Paths of Glory” Stanley Kubrick tarafından yönetilen ve 1957 yılında yayımlanan bir savaş filmidir. Film, Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusundaki bir taburun, imkânsız bir saldırı emri alması ve ardından başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından üstlerinin askerleri savaş mahkemesine çıkarmasını konu alır. Albay Dax, üç askeri savunmaya çalışırken, savaşın absürtlüğünü ve adaletsizliğini gözler önüne serer. Film, savaşın insanlık dışı yönlerini güçlü bir şekilde eleştirir ve Kubrick’in yönetmenlik yeteneğini sergiler. Etkileyici görselleri, güçlü performansları ve derin temalarıyla “Paths of Glory,” sinema tarihinde önemli bir yer edinmiştir. 

2.The Seventh Seal (1957) 

Antonius Block Senses of Cinema

Yönetmen: Ingmar Bergman
IMDb puanı:8.1 

Çok büyük bir Bergman hayranı olan Woody Allen’ın listesinin olmazsa olmaz filmi Seventh Seal, bir İsveç filmidir. Film, Haçlı Seferleri‘nden dönen bir şövalye olan Antonius Block’un, ölümle yüzleşmesini ve hayatın anlamını arayışını konu alır. Block, Ölüm’le bir satranç oyunu oynayarak hayatını ve inançlarını sorgular. Ortaçağ İsveç’inde veba salgını sırasında geçen film, insanın varoluşsal kaygılarını, inançsızlığını ve ölüm korkusunu derinlemesine inceler. “The Seventh Seal,” Ingmar Bergman‘ın sinema tarihinde önemli bir yer edinmiş, derin felsefi ve teolojik temaları işleyen bir başyapıttır. 

1.Roshomon (1950)

Masako Kanazawa ve Tajomaro Moviemag

Yönetmen: Akira Kuorsawa
IMDb puanı: 8.2

“Rashomon,” 1950 yılında Akira Kurosawa tarafından yönetilen, Japon sinemasının en önemli eserlerinden biridir. Film, bir ormanda gerçekleşen bir tecavüz ve cinayetin dört farklı tanığın bakış açısıyla anlatılmasını konu alır. Her tanığın hikayesi, olayları farklı bir şekilde yansıtarak gerçeğin subjektif doğasını sorgular. Kurosawa’nın yenilikçi anlatım tekniği ve etkileyici görsel stil ile “Rashomon,” sinemada anlatı yapısının sınırlarını zorlar. Film, uluslararası alanda büyük beğeni toplamış ve Japon sinemasının dünya çapında tanınmasına katkıda bulunmuştur. 

Filmin sinemaya etkisi ve Kurosawa’nın ustalığı Woody Allen tarafından büyük takdir görür ve Allen, her fırsatta yönetmene övgüler yağdırmaktan çekinmez. 


Kaynakça

The Guardian.”Citizen Kane and the meaning of Rosebud”.Erişim Tarihi:25.04.2015.Web.

Medium.”The philosophy of The Seventh Seal”.Erişim Tarihi:06.10.2021.Web.

Japanese Cinema Archives.”Roshomon Film Review”.Erişim Tarihi:14.07.2023.Web.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.

Zülfü Livaneli – Zor Yıllar | Şiir Tahlili

Zülfü Livaneli'nin kaleminden hislerimize 'sığınak' olan Zor Yıllar şiirini çözümledik!