Yunan mitolojisi, renkli kişilikler ve zengin hikayelerle dolu bir evrendir. Tanrılar, tanrıçalar, kahramanlar ve yaratıklar bu mitolojik dünyada iç içe geçerek dönemin geleneklerini ve düşünce sistemini temsil eder. Antik Yunan’ın güzellik ve iyilik olgusu, bu karakterler aracılığı ile günümüze ulaşır. Tanrılar, bedenen ve ruhen çoğu zaman iyinin sembolleri olarak karşımıza çıkarlar. Hem kendi içlerinde hem de insanlar arasında ilahî güzellikleri çokça konuşulur; evrenin zirvesi yalnızca onlara aittir. Gücün ve gösterişin sahibi olan bu varlıklar, her zaman kazanırlar.
Tanrıların olmadığı, güzelliğin bulunmadığı yerlerde karanlık, ölüm ve yeryüzü ile ilişkilendirilen yaratıklar ortaya çıkar. Bu yaratıklar, tanrıların ve iyi olan her şeyin anti-tezi olarak zuhur eder ve “iyiye” düşman olma özelliği taşırlar. Tanrılar, onları bir gösteriş aracı olarak kullanırken (onların ne kadar kötü olduğu ve kendilerinin ne kadar doğru olduğuna yapılan vurgu), kahramanlar da onları öldürerek şöhret kazanmayı hedefler. Gerçekten de neredeyse her mitolojik yaratığın kaderi yok olmaktır. Birçoğu diğer tanrılardan doğar, aralarında tanrı statüsüne ulaşan çok azdır ve genellikle deniz tanrılarıyla ilişkilendirilirler. Bazıları ise tanrıların gazabını üstlerine çeker ve onlar tarafından lanetlenerek bir yaratığa dönüşürler. Suçlu veya suçsuz olmalarının bir önemi yoktur.
Zeus’un Düşmanı Titan Typhon

Kanatlı bir dev olarak tasvir edilen Typhon’un anlatılara göre başı yıldızlara değecek kadar büyüktür. Belden yukarısı insan biçimindedir ancak bacakları yerine iki yılan bulunur. Vücuduna bağlı elliden fazla yılan başı vardır ve bu başlardan biri insan başı, diğerleri ise yılan başıdır. Ateş saçan gözleri ile öfke ve yıkımı simgeler.
Belki de Yunan mitolojisindeki yaratıklar arasında en güçlüsü olan Typhon, tanrıların tanrısı Zeus ile yüzleşerek onunla savaşabilen tek varlıktır diyebiliriz. Söylenceye göre, Olympos tanrıları Titanlarla amansız bir mücadeleye giriştiklerinde, Titanlar kaybeder ve yeraltına hapsedilirler. Yeryüzü tanrıçası Gaia, çocuklarının bu karanlık zindana kapatılmasına katlanamaz ve intikam ateşiyle yanar. Kederli tanrıçanın öfkesinin derinliklerinden, bir savaşçı yaratık meydana gelir.
Başka bir anlatıda ise yine Gaia yeraltına indiğinde, ölüler diyarının tanrısı Tartaros‘a aşık olur ve ikisinin aşkı Typhon’u meydana getirir. Typhon tanrıların hüküm sürdüğü Olympos’a ayak bastığında etrafa korku ve dehşet saçar. Hiçbir tanrı böyle bir yaratığa karşı koyacak cesareti bulamaz, hepsi hayvan biçimine bürünüp etrafa kaçışır fakat yalnızca Zeus kudretini göstermek için kendi formunda kalmayı seçer ve devasa canavara meydan okur. Bu karşılaşma, tanrılar arasında yankılanan bir savaşın başlangıcıdır. Zeus yıldırımlarını savururken Typhon’un bedeni bu saldırılardan hiç etkilenmez. Fakat Typhon, göz açıp kapayıncaya dek, Zeus’un bedeninden tendonunu çekip koparmayı başarır. Tanrıların efendisi bu beklenmedik darbeyle sarsılır ve yenilgiye uğrar.
Böylece Typhon, annesinin ve kardeşlerinin intikamını almış olur. Fakat bu zafer geçici bir zaferdir. Tanrı Hermes, Zeus’un tendonunu bulur ve tanrıya geri getirir. Bu sayede yeniden ayaklanma gücünü bulan Zeus, savaş alanına geri döner. Göklerin efendisi, yıldırımlarını birer birer yaratığın yanlarından sallanan başlarına fırlatmaya başlar. Her bir darbe, Typhon’da derin yaralar açar ve bedeni ağırlaşarak yere serilir. Bu savaşın tekrar etmesinden korkan Zeus, Hephaistos‘un da ustalığı ile, bir zindan yapmaya karar verir. Bu devasa yaratık artık Zeus’un idaresi altına girmiş olur ve sonsuza dek hapsedilir.
Canavarların Annesi Echidna

Echidna güzel yüzlü bir nympha olarak betimlenen, belden altı yılan olan kana susamış bir yaratıktır. Typhon gibi, Gaia ve Tartaros’un çocuğu olarak ya da Hesiodos’a göre deniz tanrıçası Keto’nun kızı olarak anılır. Yunan mitolijisinde adını, daha çok çocukları sebebiyle duyarız.
Echidna’nın çocukları arasında, devasa ve üç başlı bir köpek olarak tasvir edilen Kerberos bulunur. Bu yaratık, Hades’in (Haides) kapılarını koruyarak ölülerin çıkmasını engelleme görevini üstlenir. Ayrıca üç başı ve dört kanadı olan Geryon‘un çoban köpeği olan iki başlı Orthos ve bir bedende aslan, keçi ve ejderha gibi üç farklı hayvanın başına sahip olan Khimaira gibi korkunç varlıklar da onun soyundan gelir. Doğurduğu bu canlılar vasıtasıyla, mitolojinin karanlık köşelerinde hüküm süren gizli bir güç haline gelir.
Lamia

Lamia belki yaratık kategorisine girmeyebilir ancak onun hakkında yazılanları ilginç bulduğum için ekleme isteği duydum. Onun hakkında okuduğum birbirinden farklı, üç ilginç söylence var. Bunlardan birinde tanrı Poseidon‘un kızıdır. Tehlikeli ve büyük bir köpekbalığı biçimindedir ve bu biçimiyle tanrıça Keto (Ceto) ile özdeşleştirebiliriz.
İkincisi ise Lamia’nın trajik hikâyesine odaklanır: Güzeller güzeli Libya kraliçesi Lamia, herkesin ama özellikle de çapkın tanrı Zeus’un ilgisini çeker. İkili arasında tutkulu bir aşk başlarlar ve bu ilişkiden çocukları olur. Bu kaçamağın farkına varan tanrıça Hera, çılgına döner ve kraliçenin çocuklarını kaçırıp öldürür. Bu kayıptan derin bir acı duyan Lamia kederinden delirir ve intikam almak için başkalarının çocuklarını hedef almaya başlar, onları kaçırır ve öldürür. Hera tarafından uykusuzlukla lanetlenen Lamia’nın yüzü, zamanla çirkinleşip deforme olmaya başlar. Zeus onun bu durumuna acır ve ona gözlerini çıkarıp geri takabilme gücünü verir.
Üçüncüsü ise Lamia’nın karanlık ve ürkütücü yönünü vurgular. Bu anlatımda Lamia; geceleri ortaya çıkan hayalet görünümlü daimon topluluğunun bir parçasıdır. Lamia (Lamiai) genç erkekleri çekici görünüşleriyle tuzaklarına düşürerek, kanlarını içmek üzere yanlarına çekerler. Bu yaratıkların belden aşağısı yılan, belden yukarısı ise güzel bir kadın formundadır. Bu da onların cinsel cazibelerinin yanı sıra ölümcül doğalarını da simgeler.
Medusa ve Gorgo Kardeşler

Deniz tanrısı ve tanrıçası olan Phorkys ile Keto’dan olma yaratıklardır. Medusa (Medousa), Sthenno ve Euryale adlı üç kız kardeşlerdir. Kanatlı bedenleri ve yılanlarla sarılı başlarıyla tasvir edilen bu yaratıklar arasında sadece Medusa ölümlüdür; ölümlü olmanın bedelini de ağır ödeyecektir.
Onun adı Perseus‘un söylencelerinde çıkar karşımıza: Perseus henüz bebekken, dedesine aktarılan bir kehanetin nedeniyle annesi Danae ile birlikte bir tabutta suya bırakılır. Bu tabut Seriphos adasına sürüklenir ve adanın kralı Polydectes tarafından bulunur. Kral zamanla Danae’ye aşık olur ve onunla, Perseus’un varlığı olmadan, birlikte olmak ister. Böylece Perseus’un ve Medusa’nın kaderi birbiriyle kesişir. Athena ve Hermes‘in de yardımıyla Perseus, görevi yerine getirmek için yola çıkar. Medusa’nın gözlerine bakmadan ve aynalara dönmeden ona yaklaşarak kafasını kesmeyi başarır. Medusa’nın kesilen başı hem ölümü hem mucizeleri de birlikte getirir. Medusa’nın kesilen başının sol damarındaki kanı öldürücü zehir, sağ damarındaki kanının ise ölüyü diriltecek güçte bir ilaçtır. Kesildikten sonra toprağa damlayan kanından Pegasus gibi başka mitolojik yaratıklar türer.
Medusa’yı anlatan başka bir efsane de vardır. Yine güzelliği ile bilinen ve bunun bedelini ödeyen bir kadının trajedisini okuruz. Athena’nın tapınağında yaşayan ve kendini tanrıçaya adayan genç bir kızdır Medusa. Güzelliği Poseidon‘un ilgisi çeker ve tanrı yeryüzüne gelerek genç kıza yaklaşır ancak Medusa Poseidon’un tekliflerini geri çevirir. Bunun üzerine Poseidon, kutsal tapınakta olmalarına aldırmadan kıza tecavüz eder. Athena bu olaya tanıklık ettiğinde öfkeden deliye döner ve kendine yapılan bir saygısızlık olarak görür, suçsuz genç kızı cezalandırır. Gözlerine bakılınca taşa çeviren, yılanlarla sarılı bir yaratığa döner.
Scylla

Bir erkeğin aşkının ve bir kadının kıskançlığının kurbanı olan Scylla, bir canavara dönüşmeden önce çok güzel bir nymphadır. Deniz tanrısı Glaukos, sahilde gördüğü bu genç güzelliğe aşık olur ve cesaretini toplayarak duygularını ona açar. Ancak Scylla, onun hislerine gülüp geçerek reddeder. Derbeder bir halde olan tanrı, soluğu cadı olarak bilinen Kirke‘nin yanında alır. Ona yalvararak, Scylla’nın da kendisini sevmesi için bir büyü yapmasını ister. Fakat Kirke Glaukos’a aşık olduğu için, ona yardım etmeye yanaşmaz ve kendi sevgisini sunarak, onun gibi sevecek birini bulmasını önerir. Tanrı, büyücünün aklını çelmesine izin vermez ve Scylla yaşadığı sürece kimseye bakmayacağını söyler. Kıskançlıkla dolup taşan Kirke intikamını almak için Scylla’nın yıkanacağı suyu zehirlemeyi planlar. Nympha suya girdiği an vücudu değişmeye başlar. Suyun içindeki bedeni bir yaratığa döner, bacaklarının yerini “havlayan korkunç canavarlar” alır. On iki sarkık ayağı, altı uzun boynu ve keskin dişlerle dolu, birden fazla kafasıyla korkunç bir yaratığa dönüşür. Scylla’nın sesi artık narin değildir, aksine “yavru köpeğin havlamasını” andırmaktadır.
Ovidius‘un Metamorphoses‘inde Scylla’yı farklı bir biçimde okuruz. Megara kentinin kralı Nisus‘un kızıdır Scylla. Girit kralı Minos, Nisus’un kentini istila eder. Bu sırada onu uzaktan gören Megara prensesi, düşman olmalarına rağmen Minos’a âşık olur. Âşık olduğu bu adama yardım etmek ve zafer kazanabilmesi için eliden geleni yapmak ister. Babasından önemli olan bir eşyayı çalmaya karar verir: Nisus’un saç tutamını. Bu saç aslında hem Nisus’u hem de Megara kentini gizleyerek koruyan sihirli bir nesnedir. Kendi elleriyle kopardığı tutamı içten bir sevgiyle Minos’a sunar. Fakat Girit kralı bunu reddeder ve adayı terk eder. Hüzün ve çaresizlik içindeki Scylla, denize atlayarak geminin peşinden yüzer ve kararlılıkla gemiye tutunur. Bunu gören babası, kartala dönüşerek arkasından uçar ve onu öldürmek için peşine düşer. Kartalın gaga darbeleriyle yaralanan Scylla gemiye tutunmayı bıraksa da dalgalara karışıp boğulmaz, bunun yerine bir kuşa dönüşür.
Minotauros

Yunan mitolojisinde yaratıklardan bahsedip de Minotauros‘a değinmezsek olmazdı. Tanrı Poseidon, kendisine kurban verilmesi için Girit kralı Minos’a bir boğa gönderir. Bu boğa öylesine güzeldir ki, Minos bile ona hayran kalır. Kral, Poseidon’un gönderdiği bu ihtişamı boğayı kesmeye kıyamaz ve yerine başka bir tanesini bulup kurban edilmesini emreder. Gönderdiği ihtişamlı boğa yerine başkasını seçmesine sinirlenen Poseidon, kralı cezalandırmak için, eşi Pasiphae‘i bu güzel boğaya âşık eder. Bu lanetli aşk Pasiphae’nin gözlerini kör eder ve o, usta mimar Daidalos’a tasarlattığı ahşaptan boğa ile ilişkiye girer. Bu çarpık ilişkinin sonucunda hamile kalır. Bu tuhaf birliktelikten, boğanın başına ve insan vücuduna sahip bir bebek dünyaya gelir. Doğduğu an, onu gören kim varsa dehşete düşer. Minos bu utanç verici varlığın insan içine çıkmasını istemediği için Daidalos’a, bu yaratığın hapsolacağı bir labirent inşa etmesini emreder. Böylece Minotauros gözlerden uzak, karanlık bir dünyada büyümek zorunda kalır. Bebekliğinden itibaren insanlardan ayrı bir yaşama hapsedilir. Büyürken açlığı artar da artar, artık doyurulamaz haldedir. Girit kralı, çözüm olarak ülkesinin suçlularını labirente, Minotauros’a yemek olarak göndermeye başlar. Hapsedildiği karanlık labirentin derinliklerinde yalnızlığını ve açlığını bu şekilde giderir. Minotauros’un hikayesi, yalnızca onun değil, aynı zamanda ona hayat verenlerin de trajedisidir. Pasiphae, Minos ve hatta kızkardeşleri Ariadne ve Phaedra bile tanrıların gazabından kaçamayan, utanç dolu bir yaşam sürmek zorunda kalan karakterlerdir.
Harpyia

“Tanrı gazabıyla yaratılmış bu varlıklardan ne daha meşum bir canavar, ne de daha vahşi bir bela çıkmıştır Styx’in sularından bir daha: Yüzleri genç kız yüzü gibi kuşlardı bunlar, karınlarından iğrenç pislik akan, yüzleri açlıktan sapsarı ve tırnakları kanca gibi kuşlar…” (Verg. Aen. 3.216)
Yunan mitolojisinde yarı kuş, yarı insan formunda tasvir edilen Harpyialar, akbabayı andıran vücutlarıyla ve çirkin genç kız yüzleriyle karşımıza çıkarlar. Sert rüzgarların ve ani fırtınaların kişileştirilmiş hali olarak da görürüz onları. Doğaları gereği sürekli aç olan Harpyia, kurbanları olan insanların yemeklerini çalarak ya da yiyecekleri yenemeyecek hale getirerek onları daha da zor duruma düşürürler. Efsanelerde onları tanrıların bir intikam aracı olarak kullandığına şahit oluruz. Hem doğanın hem de tanrıların yıkıcı gücünün bir simgesi olurlar. Bu yaratıkların varlığı yalnızca korku ve tehdit amaçlı değildir, adaletin de yansımalarıdır.
Kaynakça
Vergilius. Aeneas. çev. Türkan Uzel. Ankara: Öteki Yayınevi, 1998.
Smith, William. Dictionary of Greek and Roman Biography and Mythology. Boston: Little, Brown, and Company, 1867.
Hesiodos. Thegonia – İşler ve Günler. çev. Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.
Homeros. Odysseia. çev. Azra Erhat ve A. Kadir. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.
“Gorgons & Medusa (Gorgones & Medousa).” Theoi Greek Mythology. Web.
Ovidius. Metamorphoses. çev. Mary M. Innes. Penguin Books, 1955.
Kapak Görseli: Wikimedia.