Yaratılan Dizi İncelemesi: Bir Ölüme Kaç Yaşam Sığar?

Editör:
Aleyna Kavak
spot_img

Mary Shelley‘in tanımları baştan yazdıran kitabı Frankestein‘dan uyarlanan Yaratılan, Çağan Irmak‘ın kalemine karışarak ekranlara bir kez daha taşındı! Doktor Frankestein‘ın, kendisini cesetlerden meydana getirerek yaratığı varlığı canlandırmaya adadığı hikayesine; izleyici ve okuyucu olarak hakim olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Farklı bir dönemde, sınırların üzerinde yürüdüğü sinyallerini aylar önceden veren Yaratılan, Netflix‘te hızlı bir çıkış yaptı.

Karakterlerin birbirine paralel, sarmal bir şekilde anlatılan hikayeleri; seyircinin dikkatini gerektirse de derinleştikçe dizinin bizi bir yerden alıp hiç ummadığımız bir yere bırakması diziye heyecan katan detaylardan biri haline geldi. Arka planda vermek istediği güçlü mesajlarıyla dikkatimizi çeken dizi akıllarda şu soruyu var ediyor: Çağan Irmak neyi farklı yaptı?

Ziya: Kendinden Canavar Yaratmak

Dizi, başlangıç noktası olarak sonunu kabul ediyor ve bir dağın sonunda hikayemiz hayat bulmaya başlıyor. Böylece dizinin zamanına karışarak izleyici olarak hikayeye dahil olmaya başlıyoruz. Karlarla örtülü bir ormanda yol alan bir grup adamı, hayatlara bedel olmuş hazinenin peşinden bir araya gelmiş olarak görüyoruz. Bir gece konakladıkları sırada zebani olarak adlandırdıkları bir varlığın iyileştirmeleri için kendilerine verdiği Ziya‘nin dahil olmasıyla hikaye yazılmaya başlanıyor. Kendine gelen Ziya‘nin anlatmaya başladığı hikayesi; geçmişine, geçmişinin öncesine ve geleceğinde gidip gelerek paralelinde Asiye‘nin, İhsan Hoca‘nın ve tüm insanlığın hikayesini anlatıyor.

Asiye 

Annesinin zamansız ölümünden sonra Gülfem Hanım ve Doktor Muzaffer Bey‘e evlatlık verilen Asiye, Ziya ile beraber büyür. Bunun yanı sıra birbirlerine ait iki ruh olarak görülürler. Böylece kaderleri birbirine dolanır. 

Bir gün yaşadıkları yerde koleranın hızla yayılmasıyla annesini kaybeden Ziya, ölümün varlığıyla sarsılıp doktor olmak için İstanbul‘a doğru yol alır. Ziya’nın mektubunda Asiye’ye yazdığı büyülü İstanbul, kendisinin anlattığı kadar misafirperver bir karşılamada bulunmuyor. Sahneler arasında sık sık ölümle yaşam arasında yapılan betimlemeler dizinin ilerlemesinde güçlü bir rol oynuyor.

Kafamdaki Sesler

İstanbul’a tüm saf duygularıyla gelen Ziya, geldiği ilk günden ne olduğunu anlamadan parasını kaptırır. Çorbacı Hamdi Bey ile tanıştıktan sonra yanında çıraklığa başlayan Ziya’nın İhsan ile tanışması tam da bu zamana tekabül eder. Babasının tıp kitaplarıyla okuyarak büyüyen Ziya, ezberden okutulan tüm o bilgilere daha ilk günden baş kaldırarak okuldan atılır.

Ziya‘nın yolunun İhsan‘ın yoluna düşüşü hikayesinin derinliklerini de beraberinde getirir. Ziya’nın babası Muzafferle zamanında aynı okulda çalışan İhsan’ın hikayesinin derinlerde birbirine bağlanacağını düşündüğümüzden, İhsan’ın Muzafferle olan mektuplaşmasının yalnızca Ziya’ya göz kulak olması üzerine oluşu; bizleri hayal kırıklığına uğratan detaylardan bir tanesi olduğunu söylemek mümkün.

Kan Sıcak Akmalı: Uyan!

” Biri bizi hatırlasın. Bizi bilsin diye.
Belki de bütün bu olanların gerçekliğine kendimi inandırmak için.”

Bir zamanlar yurt dışında aldığı eğitimle ülkesine taze heyecanıyla dönen İhsan, ecnebi memleketinde eğitim alan biri olarak görülerek, tüm bu kalıplar karşısında karanlıkta kalır. Bir süre sonra okuldan atılmasıyla tüm çığır açıcı fikirleriyle deli olarak tanımlanır.

Zeki’nin İhsan Hocaya düşen yolunun başta amacının merakının bir parçası olduğu kanısına varsak da derinleşen hikaye, çocukluğundan detaylarla bir o kadar da karanlıklaşmaya başlar. Tekrar eden ölüm sarsılışı, gri sahnelere eşlik ederek Ziya tarafından “Hatta insan ölmemeli.” replikleriyle bir kere daha betimleniyor.

Makine: Vardan Yok Olmak

Evine girip hasta numarası yaptığı İhsan’ı uyutup, gizemini açığa çıkartan Ziya, aynı zamanda karanlık tarafını da beslemeye başlar. İhsan’ın bilime fayda olarak geliştirdiğini söylediği diriltme makinesini Kitab-ı Kıyam‘ın etrafında çözümleyerek hayata geçirebileceğini düşünür. Bunun yanında Ziya’nın Kitabı saklayıp artık kitabın kendisi olduğunu söylemesi, izleyici olarak kendimizi bir bilmecenin içinde bulduğumuz dakikalar yaşamamıza neden oluyor. Frankestein‘dan uyarlanan dizinin diriltme makinesiz olmayacağı tahminlerimizin arasındaydı fakat devamının bizler için de sürpriz olduğunu söyleyebiliriz.

Kitabın gizemini aralamaya çalıştıkları sırada havaya uçan evin beraberinde gelen İhsan’ın ölümü izleyicilerinde Peki bu son muydu? yoksa bir başlangıcın ta kendisi mi? sorularını var ediyor.

Bir Can Doğacak Ölüden

“Benim iki cehennemim birden olacak.

İkisinin aleviyle de yanacağım.”

Ziya, var etmeye çalıştıklarını beraberinde İhsan’ı, çoktan yok olmuş halde avuçlarında bulur. Burada bizleri esas heyecanlandıran nokta, Ziya’nın İhsanı yeniden diriltişi değil, sonrasında İhsanın yaşadıkları olduğunu söyleyebiliriz.

Yeniden dirildiğinde konuşamayan, olanları hatırlamayan İhsan, kendini bir anda hiç bilmediği bir hayatın içinde bulur. Hikayemizin derinliklerinde yatan tema, tam bu noktada açığa çıkmaya başlıyor. İhsan belki yeniden doğmuştur ama evsiz, kimsesiz kalışının ardından tüm bunlar anlamını yitirir ve aynı zamanda yüzünün bir kısmını.. Tüm bunların sonunda insanlar tarafından itelenen biri haline gelir ve gölgelerde yaşayarak hayattaki yerine doğru adım adım ilerler.

Kıyam

Bir ölünün yeniden yaşama dönüşü bize yaşamın tanımını yeniden yaptırırken, yaşamın içindekilerle ve adınla varsan yaşam olduğu düşüncesini var ediyor. Hayat, İhsan hoca için bir tiyatronun kulisinde tekrar can bulmaya ve hatırlamaya başladığında izleyiciler olarak olanları daha da derinleştirebiliyoruz. Öteki olanların aşağılanıp dışlandığı bir dünyada, birbirlerine bir tiyatro sahnesinde sevgiyle bağlandıklarını görüşümüz, arka planda bize anlatılmak istenen detaylardan yalnızca bir tanesi olduğunu bizce söyleyebiliriz. İhsanın dirilişini sevgiyi hissetmeye başladığında tamamlaması bizleri etkileyen detaylardan bir tanesiydi.

Aşk

“Ben cehennemi gördüm.

Aşkı hiç görmemiş kalplerin yandığı yerde.”

Dizide değinilen aşk hikayeleri bizi hayat ve yaşamak hakkında düşünmeye iten bir diğer etmen. Önemli olanın ruhları sevmek olduğunu, eksikliklerin sevgiye engel olmaya yetemeyeceğini vurgulayan dizide; insanı kurtaran şeyin yine sevgi olacağı bize tekrar hatırlatılan bir mesaj niteliği taşıyor. Beraberinde; sevginin içinde olmadığında, nefes alıyor olmanın yaşamak olmadığını. Arka planda işlenen konunun bizleri etkilediğini söyleyebiliriz; yeniden dirilen İhsan’ın aşkını kaybettiğinde yaşamının bir öneminin kalmadığını hissetmemesi gibi.

Ölümün çaresizliğinin insanın yaratılışının bir parçası olduğu hayatta, gözlerimizin önüne “Ya geri dönebilseydik?” ihtimalinin serilmesi bizlerin zihninde yeni sorular var ediyor. Hayatta olmakla yaşamayı yeniden tanımlayan dizi; öteki olmayı, insan olmayı, insanı var eden duygulara değinerek hayata yeni bir perspektif katıyor. Çağan Irmak‘ın altına imzasını attığı, Netflix yapımı mini dizi bizce izlenmeye değer nitelikte.

Dizinin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.