Sait Faik: Yazmayı Unutarak Yaşayan Yazar

spot_img

Sait Faik diğer yazarlardan farklı olarak Türk hikayeciliğine benzersiz bir tarz getirdi. Sait Faik konuları değil, yaşamları işliyordu. Bir tezi veya olayı savunmuyor, yaşantının kendisini aktarıyordu. “Hey gidi koca Sait Faik. Bakın öleli yirmi yıl olmuş. Ne var ki, hikayelerinin her biri dün yazılmış gibi diri ve canlı. Bir yazar için bundan büyük talih olur mu?”

Sait Faik’i sevmek; sokağı, kediyi, köpeği, hamalı, işçiyi, sadeliği, yaşamın kendisini insanı sevmektir. Sait Faik’in kitaplarını okurken kuşkusuz onun hayat felsefesini de öğrenmiş oluyor okuyucuyu.

   Disiplinli ve planlı hikayeleri yoktur. İlhamlarıyla gözlemlerde bulunarak yazmıştır. İstanbul şehrinin küçük insanları onunla birlikte girmiştir hikayeciliğimize. O zamanın deyimiyle insanı anlatır ama küçük insanı. En ilginci de deniz insanını anlatır. Sokaktaki insan hayatı, hikayelerinin merkezi durumundadır. Gündelik hayatı bize hikaye olarak sunar.

Peki bu hikayelerde ne vardı?
Sanki hiç…gibi gelir insana.
Ne uzun bir olay,
ne muhteşem bir konu,
ne de facialar.
Bu hikayelerde bize bizi gösteren insan vardır.

İddia ve gösteriş hiçbir zaman Sait Faik’in tercihi olmamıştır.1936 yılında yayımladığı ilk kitabı Semaver’de; çocukluğunda gözlemlediği insanlardan,Adapazarı ve çevresinden,yaşadıklarından yola çıktığı öykülerini kaleme almıştır. Kalabalığın içinde, iğne ucu kadar olan insanları okuyucuya gösterir. Tutumu ve üslubu gerçekçidir. Güzelleştirmeye, süslemeye çalışmaz. Gerçeği bozup ona şekil vermek gibi uğraş içine girmez. Kelimeleri hayata, hayatını kelimelere dönüştüren, başkalarını değil kalbini ve kalemini dinleyen insandır Sait Faik. Semaver adlı kitabında bütün hikayeler tek nefeste okunur fakat “Louvre’den Çaldığım Heykel” adlı hikayesinde Paris’teki ünlü müzeden, Napolili Balıkçı Heykelini sanki sırtlamış kaçıyormuş gibi bir izlenim verir. Oysa ki bu hikayeyi, avare ve alaycı bir şekilde kaleme almak yerine uyarıcı bir tavırla yazsaydı büyük küçük herkese normal bir durum izlenimi vermezdi. Sait Faik:
“Haksızlıkların olmadığı bir dünya…İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya…Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı…Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya.”

Dil olarak sokağın dilini dökmüş çöp döker gibi sayfalarına. Kirli ama bir o kadar da tatlı. Argo ve küfürleri görmek de mümkün. “İhtiyar Talebe” adlı hikayesinde kalıpları tamamen yıkarak benzetme yapmıştır. “Macar kızı bisküvi kadar yumuşaktır” der. Fakat yine de Avrupalı çingeneyi tercih eder. Sait Faik yazmayı unutarak yaşıyordu. Yazmaktan ekmek parası beklemeyerek yazıyordu. Ömrü boyunca hiç çalışmadı. Çünkü o yazı yazmayı bir iş olarak görüyordu. Herhangi bir insan ona ne işe yarıyorsun? derdi. O ise yazarım derdi. Fakat buna kendisi bile inanmazdı.

 Roman yazmaya çalışsa hikaye gibi gelir, hikaye yazmaya çalışsa şiir gibi gelirdi çevresine. Ortası yoktu bunun. Bir gün Sait Faik Avrupa’ya gideceği zaman pasaportunda meslek hanesine işsiz yazmışlardı. Sait Faik hiç affedemez bunu. Yazmasam ölecektim der. Sait Faik, bizim sıradan bildiğimiz objeleri; bir yatağı, karpuzu, semaveri yahut balıkçıyı kaleme aldığından bakışlarıyla bir ilginçlik kazandırıyordu.

  Örneğin Semaver kitabında: “Yatak bir sevgili, yatak bir hatıra, yatak bir çocukluk, güzel rüya, yatak bir bahar, bir deniz, bu saniyede insana yatak ne değildir ki…? “ diyordu. Usta yazarı okuduğunuzda; insanlığa ve geleceğe huzur dolu bakıyorsunuz hikayelerin bitiminde. Orhan Kemal’in de dediği gibi; ‘seni bu şekilde yazmak zorunda bırakanlar utansın’.

spot_img

3 YORUM

  1. Sait Faik’in içtenliği ve derinliği ne kadar da güzel anlatılmış. Yazılarında, hayatımızda olan sıradan objelere dahi farklı anlamlar yükleyen ve bunu bize de farklı bir şekilde gösteren bu yazarın kitapları, bu edebi incelemeyle birlikte Sait Faik’i yeterince tanımayan genç okurların da tanımasını sağlayacağını düşünüyorum.

  2. Sait Faik’in iç dünyasını bize öz bir şekilde, derinlemesine anlatan çok güzel bir yazı olmuş. Kendisi, birçoğumuzun küçüklüğünde ve gençliğinde okuduğu bir yazar olmasına rağmen bu yazıyla gelen içtenlikle birlikte yazarın yazılarını tekrar okumaya yönelttiğini söyleyebilirim.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.