Yirminci yüzyılın en önemli figürlerinden biri olarak kabul edilen Frederic Gros; 1965 doğumlu, uzmanlık alanı Michel Foucault’nun eserleri olmasının yanı sıra felsefe ve siyaset alanında birçok eseri bulunan fransız bir felsefe profesörüdür. Türkçeye çevrilen eserleri arasında Güvenlik İlkesi, Michel Foucault ve İtaat Etmemek adlı kitapları bulunur. Bu yazımızda Gros’un yürümenin yaratıcılığa giden yolda bir yapı taşı olarak adeta resmettiği Yürümenin Felsefesi kitabını inceleyeceğiz.
A noktasından B noktasına varmak üzere icra ettiğimiz, bir ayağı diğerinin önüne atmayı ilk öğrendiğimizde ev ahalisi tarafından yaygaralar koparılan, uğruna sevinç gözyaşları dökülen ve mümkünse ivedilikle belgelenen bu eyleme kaç farklı bakış açısı ile bakılabilir? Aslında bu sorunun cevabı akla gelenden daha fazla.
”Beni bekleyen kader her neyse, yaşayacak daha neyim varsa, yürümek ve dağa tırmanmak olacak içinde: kişinin tecrübe edeceği şey nihayetinde hep kendidir.”
-Nietzsche
Yürümeye Felsefi Bakış Açısı

Kendisi de bir düşünür olan yazar, kitabında yürümenin Nietzsche, Thoreau, Rimbaud, Gandi, Rousseau, Kant gibi filozofların rutinlerindeki yerinden, hayatlarını nasıl şekillendirdiğinden örnekler vererek konu üzerine kendi düşüncelerini de paylaşır. Böylece yürüme ve yürümeyi etkileyen faktörleri yalnızca didaktik bir gözle aktarmakla kalmaz, aynı zamanda büyük düşünürlerin hayatlarından kesitler de sunarak metni ilginç hale getirir. Bu yönüyle kitap sadece yürümeye değil, okuru bu şahsiyetlerin hayatları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya da teşvik eder.
Yazarın yürümeyi nasıl çeşitlendirdiğine kendi örnekleriyle biraz yakından bakalım. Nietzsche üretmek için yürüyenlerdendi. En harika ve canlı fikirlerin yürürken geldiğine inanırdı. Gros da yürümeyi Nietzsche’nin doğal bileşeni olarak tanımlar. Bunun ne kadar yerinde bir tespit olduğunu Nietzsche’nin bizzat kendinin de Ecce Homo eserindeki “Mümkün mertebe az oturmalı; açık havada yürürken doğmayan, şenliğine kasların da katılmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli,” sözlerinden anlıyoruz. Bu noktada Kant ile aralarında bir mukayese yapar. Yürümek, Nietzsche’nin kişiliğinin, üretkenliğinin bir parçasıdır fakat düzeni ve dakikliğiyle bilinen Kant için yürüyüş; işe ara vermek, fazla oturmaktan ağırlaşmış vücudu hafifletmek, ataletten kurtulmak için yapılan günlük bir aktiviteydi. Diğer taraftan yürümek Rimbaud‘nun kaçma arzusuna hizmet ederdi. Hep daha iyisini, daha güzelini ve aslında daha başkasını hayal etti.
“Nereye gidersek gidelim, hoşçakal burası…”
Rousseau yalnızca yürürken berrak bir şekilde düşünebildiğini ve esin bulabildiğini söyler. “Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir,” der Thoreau. Yürümeyi yalnız başına, mümkünse yabanda, ayaklarının altındaki sağlam zemini fark ederek; topraktaki sonsuz enerjinin insan vücuduna sirayet edişini hissederek yapmalı ona göre. Gerard de Nerval‘in melankolik yürüyüşleri, hacıların hac yolculuğu, kiniklerin hep yolda oluşu ve daha niceleri… Gros yürümenin tek ve alışılagelmiş bir yöntemi olmadığını özgürlük, yavaşlık, kaçma, hac, yabanda kaybolma isteği gibi birçok bağlamda inceliyor.
”Tasasız havayla yıkanan başım sonsuz boşluğa çevrili, çıplak toprakta dikilirken, bütün bayağı bencilliklerim yok olur. Şeffaf bir göz yuvarlağına dönüşürüm; hiçim ben; her şeyi görürüm.” -Ralph Waldo Emerson
Berrak Bir Zihne Giden Yol

Çağımızda da son hız ilerleyen haber alma, haberdar olma isteği üzerine de bir kısım ayırmış Gros. Gündelik hayatta etrafımızda haberlerden oluşan gözle görülmeyen bir ağ var gibidir. Geleneksel medya üzerinden, sosyal medya platformlarından ve hatta bunlardan bilinçli olarak kaçmaya çalışsak bile iki kelam etmeye çalıştığımız arkadaşlarımızdan bile alırız bu haberleri. Zaman zaman bu bilgi akışı altında ezilir ve yaşamımıza devam etmeye çalışırız fakat kısa süre sonra tekrar aynı hayalet ağ ile donanırız. “Hayalet ağ” diyorum çünkü zaman geçtikçe bu haberlerin gerçekliği ve somutluğu sürekli tekrarlanıp başa sardığından artık soyut denebilecek bir hal alır. Belki bilinçli bir şekilde kafamızın içinde dönmekten kısa süreliğine vazgeçerler fakat bedenimizde ve zihnimizin derinliklerinde bir tortu bırakırlar. Aslında yazar, bu ağırlık altında ezilen günümüz insanının ruhuna bir ışık hüzmesi halinde sızabilecek; dünyanın en basit aktivitesini tekrar hatırlatarak bir çare bahşeder. İnsan yürümeye başladığında kafasının içindeki seslerden yavaş yavaş uzaklaşırken kendine ve özüne yakınlaşır. Bu mahallende telaşsız, amaçsız bir yürüyüşle de gerçekleşebilir; ağaç yapraklarının rüzgarla buluştuğu ormanın uğultusunu, doğanın sesindeki sessizliği dinlerken de.
Çocukluğa Dönüş

“Yürümek çocuk işidir,” der Gros. Fakat günümüz insanının aklı hep bir şeylerle doludur. Çalışmak, yükselmek, daha fazla para kazanmak, daha iyi bir mevkiide olmak, o popüler mekana gitmek, o ünlü çikolatayı yemek. Yürümek de koşuşturmak, yetişmek halini alır böylece. Gros’a göre yürürken yürümekten başka hiçbir şey yapmayız. Bu da saf bir varlık duygusunun yeniden kazanılmasını, çocukluk çağında olduğu gibi nüfuz etmiş o basit var olma mutluluğunun yeniden keşfedilmesini sağlar diye ekler. Tüm bu suni yükümlülüklerden, haberlerden insan oturduğu yerden nasıl kaçabilir? Beden hareket etmeye başladığında zihin de hareket edecektir. Öyleyse bir yetişkin gibi koşuşturarak değil meraklı, zihni ve gözleri tüm titreşimlere açık, heyecanlı bir çocuk gibi yürümelidir. Yüreğinizi daha iyi dinleyebilmek için kaybolmak, içinizde pır pır eden ilk insanı duyumsamak özgür yürüyüşlerde saklıdır der yazar.
Kitabın etkisi altında kendi başıma çıktığım yürüyüşlerde gerçekleşen ilham yağmuru altında aklıma gelen benzetmelerden birini paylaşmadan edemeyeceğim. Bir Sezen Aksu şarkısından esinle, gündelik yaşamın omuzlarından ipek bir şal gibi akmaktır yürümek. Nerede olursak olalım doğanın bize sunacağı bir şey her zaman vardır. İster kentte sokak aralarında yürüyelim, ister çarşıda pazarda, istersek de dağda, ormanda ağaçların arasında. Belki bu kitabı okurken yaptığım yürüyüş esnasında bana yaptığı gibi; hayatından küçük, değerli bir anını size armağan edecek bir yoldaş gönderir size. Siz de benim gibi hemen belgelemek isteyebilirsiniz. Eh! Siz de insansınızdır en nihayetinde. Sonuçta insan kendine ulaşmak için uzun mu uzun bir yol tepmelidir, öyle değil mi?
Kaynakça:
- “« Marcher, une philosophie », de Frédéric Gros : crève pas, marche!”. Le Monde. Web. 24.01.2025.
- Gros, Frederic. Yürümenin Felsefesi. Carnet Records, 2009.
- Emerson, Ralph Waldo. Nature. Penguin Books, Londra ve New York, 2008.
- Thoreau, Henry David, Walden (Or Life in the Woods). Wilder Publications, Radford, 2008.
- Nietzsche, Friedrich, Ainsi parlait Zarathoustra, çev Gandillac, Gallimard, 1985.